TEMMUZ-AĞUSTOS 2023 / RÖPORTAJ

Ercan Gürses: Bahçemizde yetişen ürünlerin tadı başkaydı


Müge ÇEVİK    

26.10.2023 


Bu sayımızdaki konuğumuz uzun yıllardır Ankara siyasetinin nabzını tutan, pek çok özel ve önemli habere imza atmış, usta gazeteci Ercan Gürses. Ekranlarda hep siyaset ve ekonomi gibi ciddi konularda haber ve yorumlarını izlediğimiz Ercan Gürses’i bu keyifli söyleşimizde sizlere daha yakından tanıtmak istedik.

Gazetecilikteki başarılı kariyeriniz nedeniyle sizi bir ölçüde tanıyor olsak da Ercan Gürses nerede, nasıl bir ailede büyüdü, nasıl bir çocukluk ve gençlik yaşadı anlatır mısınız?
 
1972 Ankara doğumluyum. Tüm hayatım burada geçti denilebilir. Burada okudum, burada çalışıyorum. Mütevazi orta sınıf bir ailede büyüdüm diyebilirim. Annem ev hanımı, babam esnaftı; Ankara Samanpazarı esnafı… Dört kardeşiz, ben üç numarayım. Hepimiz Ankara’da doğduk, büyüdük, üniversiteyi burada okuduk, tüm hayatımız burada geçti.
 
Ben kendimi şanslı addediyorum. Yaşadığım çocukluk ve gençlik döneminden dolayı. Çünkü mahalle kültürünü biliyorduk. Dönemin güzel okullarında okuduk. Yaz tatillerimde ve boş zamanlarımın tamamında, neredeyse hep babamın dükkanında adeta çırak gibi çalıştım. Babamın plastik bidon imalathanesi vardı. Orada da çalışırdım. Yani hem okuduk hem de kendimizi başka türlü yetiştirdik.
 
Bizim dönemin çocukları ve gençleri şimdikilerden daha güçlüydü. Kendi okulumuzu kendi çabamızla okuduk. İşimizi kendimiz bulduk. Ailemizin büyük katkısı da olsa, bizleri maddi anlamda destekleyip okutsalar da yine de ayaklarımızın üzerinde kendimiz durduk diye düşünüyorum. Mimar Kemal ilk, ortaokulu ve lisesini bitirdim. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun oldum.

Haber Görseli

Gazetecilik çocukluk hayaliniz miydi? Basın sektöründe çalışmaya nasıl karar verdiniz?
 
Gazetecilik çocukluk hayalimdi desem çok doğru olmayabilir. Biraz garip olacak ama çocukken ilerde şunu bunu yaparım gibi şeyleri dert edinmiyordum.
 
Çocukluğum öyle kariyerist bir planlamayla geçmedi. Şimdiki çocuklar öyle değil. Üç buçuk yaşındaki kızım bile doktor olacağım diyor ama ben hiç bir zaman “mutlaka gazeteci olacağım” demedim. Ama gazetecilik, azıcık eğilimim olan mesleklerden biriydi sanırım. Çünkü daha okuma yazmayı yeni öğrendiğim günlerde, kendi kendime gazete çıkarmaya başlamıştım. Hiç unutmuyorum 1979 yılında Humeyni İran’a döndüğünde çıkardığım gazetede Humeyni’yi filan da çizmiştim. Bir şeyler yazmıştım. Büyüklerim biraz mizah konusu etse de hoşuma gidiyordu. Yeni gazeteler çıkarıyordum sürekli. Demek ki varmış o zamandan ufak bir yönelim.
 
Basın sektöründe çalışmaya gelince. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünü bitirdim ben. Ama o zamanki üniversite sınav sistemi biraz da tesadüfen sizi belirli okullara yerleştiriyor. Sanırım altıncı tercihimdi. Kazara, hukuk ya da uluslararası ilişkiler okuyup başka yere de yönelebilirdim. Ama mutluydum. Mesele üniversite okumaktı. Bir mesleğim olsun da yaparım yapmam o ayrı konuydu. O zaman da dert etmiyordum bunu.
 
Okulu bitirdiğimde de mutlaka gazetecilik yaparım diye bir düşüncede değildim. Ama madem buradan mezunum, öncelikle gazetecilik bağlantılı bir iş bakayım derken, şansım yaver gitti. Çeşitli yerlere başvurmuştum ki 1994 yılında TGRT’de muhabir olarak çalışmaya başladım. 29 yıldır da bu işten ekmek yiyorum. Birçok medya grubunda çok değişik pozisyonlarda çalıştım. Reuters da var, NTV de, Show TV de, Kanal D de… Şimdi geriye dönüp baktığımda, her şeyde bir hayır vardır diye düşünüyorum. İyi ki kendimi çok kasmamışım. İyi ki de bu meslekte bu kadar yılım geçmiş. Mutsuzum diyemem.

Haber Görseli

BABAM TARIMA ÇOK MERAKLIYDI
Hayatınızda tarımın yeri nedir? Yaşamınızın herhangi bir döneminde herhangi bir tarımsal uğraşınız oldu mu? 
 
Çocukken babamın bir bahçesi vardı. Şimdiki Ümitköy ile Çayyolu arasında. Öyle küçük bir yer de değildi. 300 civarında ağacı vardı.  Erik, elma ne ararsan… Biber, domates aklınıza ne gelirse. Yanından dere akan bir bahçeydi. Altından su çıkıyordu. İnanılmaz verimli bir yerdi. Tabii benim çocukluğumda tarımla tanışmam böyle oldu. Hafta sonları giderdik. Kendi bahçemizde yetişen şeylerin tadı başka oluyordu. Orada yaşayan babamın arkadaşları, yenilebilecek mantarları bulup bize gösteriyorlardı.  Meyve sebzenin yetiştiği yerlerin sulanması, toprağın bellenmesi, gübrelenmesi ve başka şeyler… Benim tarımla bu kadar yakından tanıştığım ilk dönemdi. Şimdiki jenerasyon bazen hobi bahçelerinde tanışıyordur ya da balkon saksısından. Bizimki de o bahçeyle oldu.
 
Babam esnaf olmasının yanında tarımsal mevzulara da çok meraklıydı. Hafta sonları uğraşır dururdu o bahçeyle. O zaman o bahçenin bulunduğu ve bizim köy olarak tanımladığımız yerler, şimdi biliyorsunuz başka bir şey. Ben de şu anda, oraların çok uzağında olmayan bir yerde, İncek’te oturuyorum. O bahçenin kokusunu alıyorum adeta. Böyle koyunların yayıldığı yerlerin, otların hışırtılarını, ağustos böceklerinin seslerini dinliyorum. Ufak tepelerin eteklerinde, dağdan gelen su kaynağından akan pınarları düşünüyorum.Nerelere gittiler diye…  O günlere gidiyorum bazen.

Haber Görseli

ORGANİK TAKINTIMIZ YOK
Aileniz ve siz beslenmenizde nelere dikkat ediyorsunuz? Örneğin organik ürünler ilk tercihiniz midir? Alışverişlerinizde etiket okuma alışkanlığınız var mıdır? Çocuğunuzun beslenmesinde özellikle dikkat ettiğiniz hususlar var mı?
 
Doğrusunu söylemek gerekirse. Öyle yediğine içtiğine aşırı titizlik gösteren bir aile değiliz. Üç buçuk yaşında bir çocuğumuz da olmasına karşın öyle organik ürün gibi bir takıntımız da yok. Bence bunların organik ürün olup olmadığını tespit etmemiz de kolay değil zaten. Öyle bile olsa, ben biraz kaderciyim. Orta vadede bunların çok önemi olmadığını düşünüyorum. 
 
Etiketleri inceleme âdetim yok. Eşim bu konuda bir nebze daha dikkatli. Çocuğumuzun beslenmesinde dikkat ettiğimiz hususlar elbette var ama dediğim gibi takıntı haline getirmeden yapıyoruz. Fast food zararlı diye öyle ayda bir iki defa çocuğun yemesine de bizim yememize de engel koymuyoruz. Çocuk da her şeyle tanışsın istiyoruz. Tavuklarla ilgili söylenti çıkartılıyor diye tavuk yemekten imtina etmiyoruz. Hatta çok seviyoruz. Özellikle kızarmış olanlarını. Ben kendim hem iyi hem çok kötü besleniyorum. Şaşıracaksınız ama bir yandan sebze yemeklerini çok seviyorum hatta tercih ediyorum, bir yandan da çöp gıda olarak adlandırılan her şeyi, çikolata, gofret, cips gibi her türlü materyali… 
 
Sebzeyi sevsem de meyveye bir türlü ısınamadım. Orada bir sorunumuz var yani. Gerçi bazı kanaat önderleri meyve şekerinin zararından bahsedince rahatlamadım değil.
Eşim ise sebzeye benim kadar düşkün değil. Yer elbette. Ama o meyveyi daha çok sever.
 
Ancak kızımız ikimizden de biraz farklı. Ne sebze var hayatında ne de meyve. Eti ve hamuru çok seviyor. İleride değişir diyoruz, çok sorun etmiyoruz.
 
DOĞA BENİM İÇİN TERAPİ
Doğa sizin için ne ifade ediyor? Yoğun iş temponuz arasında dinlenmek için doğayı tercih ediyor musunuz?
 
Doğa benim için müthiş bir terapi, müthiş bir dinlenme. Ama burada derin bir yol ayrımı var benim için. Arada bir doğa ziyareti güzel de... Doğa ile iç içe yaşamak bana göre değil. Doğa ile iç içe yaşayamam çünkü hayvanların çoğundan ve haşerattan korkuyorum.
 
Ama arada sırada Ankara’ya yakın yerlere, Kızılcahamam’ın ormanlarına ya da tatillerde Datça’ya gitmek oranın doğasının bozulmamış yerlerinde zaman geçirmek benim için müthiş keyifli. Hatta biraz şanslıyız. Ankara’daki evimizin balkonunda yaz gecelerinin geç saatlerinde ağustos böceği sesi ve otların hışırtılarını duymak mümkün. Dinlenmek için doğayı daha çok tercih etmek isterim tabii de... Ah bu hayat telaşı! Olmuyor, olmuyor. Hayatı hep erteliyoruz; işimiz ve günlük telaşımız için. Sorguluyorum elbette. Ama çaresi yok. 
 
TARIM SON YILLARDA İLGİMİ ÇEKMEYE BAŞLADI
Tarımın önemi, doğanın korunması gibi konularda yazılı ve görsel basının çalışmalarını yeterli buluyor musunuz? Bu mecralar bu konularda daha etkin kullanılabilir mi?
 
Yeterli olup olmadığına tam karar veremesem de  son zamanlarda bu duyarlılığın daha çok arttığını memnuniyetle takip ediyorum. Özellikle son iki üç yılda. Gelecekte Türkiye’nin daha çok  tarımsal üretim yapabilmesi için daha ayrıntılı programlar ve haber makaleleri okumaya başladım. 
 
Eskiden ilgi alanıma girmeyen bir konu olmasına karşın, topraksız tarım, kent tarımı gibi konular daha çok ilgimi çekmeye başladı. 
 
Konunun uzmanlarının şehirlerin çeperlerinde, daha düşük maliyetli üretim yapılması konusunda ya da topraksız tarım konusundaki önerilerini ilgiyle takip ediyorum. 
 
Bu mecraların etkin kullanılması insanları daha çok tarıma yöneltebilir. Bu duyarlılıklar az ya da çok insanları etkiliyor. Bazıları balkonunda domates, biber yetiştiriyor. Bazısı hobi bahçesine bakıyor. Üretim miktarının azlığı çokluğu değil mesele. Siz onu yetiştirince çocuğunuz da bunu görecek ve bu bilinci elde edecek. Bunun az şey olmadığını düşünüyorum.
 
Son olarak tüm konuklarımıza sorduğumuz bir sorumuz var: En son izlediğiniz film ve okuduğunuz kitap hangisiydi, paylaşır mısınız?
 
En son “Bir Kadının Zaferi” isimli filmi izlemiştim. 1920’li yıllarda Hollanda göçmeni bir kadının ABD’de orkestra şefi olmak için verdiği mücadeleyi konu alan bir filmdi. O dönemki kadın-erkek ayrımını anlatıyordu. Müthiş bir hak mücadelesini konu alıyordu bana göre.
 
Kitap derseniz Stefan Zweig’in Fouche isimli kitabını hatırlıyorum son okuduğum kitap olarak. Başladığım ve bitirmediğim bir kitap diye sorarsanız… Bir iş arkadaşımın hediyesi sonrası 30 yıl aradan sonra ikinci kez okumakta olduğum Milan Kundera’nın kitabı Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği… Bence yıllar önce okunmuş kitaplara ara sıra yeniden göz atmakta fayda var.

Ercan Gürses