MAYIS-HAZİRAN 2022 / GÜNDEM

Toprak bayramı ile toprağa bakış açısı değişti


Murat ÖZKAN    

14.06.2022 


1945 yılında kabul edilen 4760 sayılı Toprak Bayramı Kanunu ile her yıl 11 Haziran’ı takip eden ilk pazar ülkemizde Toprak Bayramı olarak kutlanıyor. Ülkemizde toprak kullanımı, tarım toprağının önemi, toprak yönetiminin sürdürülebilirliği gibi birçok konuda görüş almak için Tarım Reformu Genel Müdürü Kerim Üstün ve Türkiye Toprak Bilimi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Oğuz Can Turgay ile Toprak Bayramı ve toprağın kullanımı ile ilgili keyifli söyleşiler gerçekleştirdik.

Toprak, hava ve su gibi canlıların yaşaması için vazgeçilmez bir unsur. Tarım toprağının önemi ile ilgili neler söylersiniz?
 
Sizin de ifade ettiğiniz gibi toprak tüm canlılar için yaşam ortamı. Avrupa’da “Bütün insanların annesi ve mezarıdır” denilen, Afrika’da “Asla ölmeyen annedir” denilen toprak; bizim kültürümüzde sadık yârimizdir, bereketimiz, yeminimizdir… İnsanoğlu için medeniyetin ve kültürün kadim bir unsuru kabul edilen toprak, diğer yandan varlığımız için gıda üretiminde vazgeçilmez bir kaynaktır. Tarım çerçevesinde baktığımızda; bitkisel üretimde doğrudan üretim kaynağı, hayvansal üretimde ise yem üretim kaynağı olarak, yaşam için gereksinim duyduğumuz gıdanın büyük kısmını topraktan sağlamaktayız. Yani nasıl yaşam için gıdaya mecbursak, gıda için de tarıma dolayısıyla toprağa muhtacız.
 
Ülkemizde toprak kullanımı ne durumda? Tarım topraklarımızın kalitesi ile ilgili neler söylersiniz? Toprakla ilgili verilen destekler nelerdir?
 
Tabi öncelikle şunu söylemek lazım. Ülkemiz konumu itibariyle toprak ve iklim açısından çok şanslıdır. Doğudan batıya kadar çok farklı toprak ve iklim özelliklerine sahiptir. Aynı anda Karadeniz’de çay, fındık; Akdeniz’de narenciye, muz; Güneydoğu’da Antep Fıstığı ve Ege’de zeytin üretilebilmekte, yılda 2 hatta 3 ürün alınabilmektedir. 
 
TOPRAK ANALİZİNE BAĞLI GÜBRE DESTEĞİ VERİLMEKTEDİR
 
Diğer yandan Anadolu coğrafyamız binlerce yıldır birçok medeniyete ev sahipliği yapan topraklardan oluşuyor. İklimin elverişliliği ve tarımın bu topraklarda başlayıp gelişmesinin topraklarımızda birikmiş bir yorgunluğu var. Teknik açıdan topraklarımızın 2/3’ünde organik madde miktarı yeterli değil. Dolayısıyla tarımsal açıdan topraklarımızın doğru kullanımı büyük önem taşıyor. Topraklarımızın doğru bir şekilde kullanımını sağlamak için Bakanlığımızca toprak analizine bağlı gübre desteği verilmektedir. Bu kapsamda toprakların ihtiyacı olan besin elementleri tespit edilip ona göre gübre atılması sağlanmakta ve bu şekilde toprakta kirlenmenin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Diğer yandan organik tarım, iyi tarım gibi toprak hassasiyeti fazla olan tarımsal üretim biçimleri desteklenmekte, daha az toprak işleme makinelerine destek sağlanmaktadır. 
 
Ülkemizde doğal afetler ve insani etkilerle tarım topraklarında kayıplar olmakta, bununla ilgili neler söylersiniz?  Topraklarımız daha çok hangi tehdit ve risklerle karşı karşıyadır?
 
Toprak çok uzun zamanda oluşan, buna karşın çok kısa zamanda kaybedilebilen bir varlıktır. Özellikle yüzyılımızda yaşanan küresel ısınmaya bağlı iklimsel değişimler toprak üzerinde erozyon, kuraklık ve çölleşme gibi olumsuzlukları artırmaktadır. Artan nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak üzere toprakların yanlış ve aşırı kullanımı, topraklarda kirlilik ve çoraklaşma gibi sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Yanlış ve fazla sulama tuzluluğa sebep olarak toprak strüktür yapısını bozulmasına ve toprak erozyonunun artmasına sebep olmaktadır. Yine yanlış gübre uygulamaları ve toprak işleme de toprakların verimliliğini olumsuz etkilemektedir. Nihayetinde yanlış ve aşırı kullanım tarımsal üretim alanlarını daraltarak ve toprak verimliliğini düşürerek gıda güvenliğini olumsuz etkilemektedir. Tüm bu gerekçelerle günümüz tarımında üretim teknikleri ve planlamalarında toprak koruma önceliği artmıştır.

Haber Görseli

Tarım topraklarının korunması ve topraklarımızı daha verimli hale getirilmek için genel hatlarıyla neler yapılıyor?
 
Bu anlamda yürütülen çalışmaları 2 başlıkta değerlendirmemiz daha doğru olur. Öncelikle yasal koruma tedbirlerine değinmek istiyorum; Ülke tarihimize baktığımızda Cumhuriyetten itibaren 1924, 1962 ve 1982 Anayasaları doğrultusunda toprakla ilgili bazı kanunlar çıkarılarak uygulandığını görmekteyiz. 1945 yılında 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Yasası, 1973 yılında 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Yasası ve 1984 yılında çıkarılan ve halen yürürlükte olan 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununu bu kapsamda belirtebiliriz. Tabii bu kanunlar toprak koruma ile beraber daha çok mülkiyet düzenlemesine yönelik arazi dağıtımını içeren kanunlardır.
 
TARIMSAL POTANSİYELİ YÜKSEK 429 BÜYÜK OVA ÖZEL KORUMA ALTINA ALINDI
 
Son olarak 2005 yılında çıkarılan ve yürürlükte olan 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu ise toprak korumayı daha detaylı olarak ele alan, bunun yanında arazi kullanımını bütüncül olarak düzenleyen bir kanundur. Kanun uygulamaları ile ülkemizde tarım dışına çıkarılan yıllık alan miktarı 145 bin hektardan, 10 kat azaltılarak 15 bin hektarın altına düşürülmüştür. Tarımsal potansiyeli yüksek 429 büyük ova, yani 9,2 milyon hektar alan Cumhurbaşkanlığı kararı ile özel koruma altına alındı. 

Haber Görseli

1,2 MİLYON HEKTAR ALANDA MODERN BASINÇLI SULAMA SİSTEMİNE GEÇİLDİ
 
İkinci başlık olarak tarım topraklarının korunması ve daha verimli hale getirilmesi için uygulanan bazı projeler ve desteklerden bahsetmek istiyorum; Öncelikle tarımda suyun doğru kullanımına çok önem veriyoruz. Suyun tasarruflu kullanılmasının yanında toprak dostu bir sulama için basınçlı sulama sistemlerinin (damla, yağmurlama) kurulumuna yüzde 50 hibe desteği veriyoruz.  Bu kapsamda 2007 yılından günümüze kadar 42 bin 531 adet proje hibe kapsamına alınmış ve toplam 901 milyon TL hibe desteği ödendi. Bu projeler ve basınçlı sulama projelerine sağlanan faiz indirimli kredi destekleri ile birlikte yaklaşık 1,2 milyon hektar alanda toprak dostu modern basınçlı sulama sistemine geçilmiş oldu.
 
“ANADOLU BOZKIR EKOSİSTEM HARİTASI”
 
Ülkemiz toprak ve arazi yönetiminde sürdürülebilirliği sağlamak ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı gerekli önlemleri almak ve çiftçilerimizin bu konudaki farkındalığını artırmak maksadıyla “Anadolu Bozkır Ekosistem Haritası” oluşturduk. Harita ile nerelerin toprak işlemeye karşı duyarlı olduğu, kuruda nasıl tarım yapılması gerektiği ve tarımsal çevrenin korunarak sürdürülebilir kullanımı nasıl olacağı konularında etkilenen 39 il ve 32 milyon hektarlık alanda çalışmalar sürdürülmektedir.  
 
Gübrelemenin doğru bir şekilde yapılması, aşırı ve yanlış uygulamaların toprakta yaratacağı olumsuz etkilerin önlenmesi amacıyla hazırladığımız eylem planlarımız doğrultusunda çiftçilerimiz eğitiyor ve yönlendiriyoruz. Diğer yandan tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi Eylem Planımız kapsamında topraklarımız için önemli bir tehdit olan kuraklığa karşı 81 ilimizde izleme ve bilinçlendirme faaliyetlerimiz de ayrıca devam etmektedir.
 
Toprak Haftası ve Toprak Bayramı ile ilgili eklemek istedikleriniz nelerdir? 
 
11 Haziran 1945'te topraksız çiftçilerin topraklandırılması amacıyla çıkarılan “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” sonrası, 15 Haziran 1945’te, 4760 sayılı “Toprak Bayramı Kanunu” çıkarılmıştır. Bu kanun doğrultusunda her yıl 11 Haziran’ı takip eden pazar günü Toprak Bayramı olarak kutlanmaktadır. Kanun çıktığı dönemdeki önceliklere karşın günümüz dünyasında ve ülkemizde toprağa bakış açısı değişmiş, toprak artık toplumsal bir kıt kaynak olarak kabul edilmektedir. Kısıtlı olan bu kaynağı, başta tarım sektörü olmak üzere tüm kullanım alanlarında en ideal şekilde kullanmak ve korumak, bireysel ve toplumsal anlamda en önemli sorumluluklarımızdan birisidir. Bu doğrultuda toprak bayramının farkındalığı ve duyarlılığı artıracağını düşünüyorum.
 
Örneğin günümüzün tarımı, uydu sistemleri, uzaktan algılama, lazer ve sensör teknolojileri, bitki ıslahı, genetik ve biyoteknoloji alanlarında sağlanan gelişmeler sayesinde kontrollü kimyasal madde girişi, azaltılmış toprak trafiği ve etkin su kullanımı gibi yaklaşımlar içeren alternatif tarım modellerine yönelebildik. Bugün tarımla ilgili mecralarda sıkça dillendirdiğimiz “Sürdürülebilir Toprak Yönetimi” (STY), tarımsal evrimleşme sürecimizin bizi getirdiği son noktada ülkemiz ve diğer pek çok tarım ülkesinde giderek artan ilgi ve kabul gören bir tarımsal felsefedir. “Geleneksel tarım”, “İyi tarım” ve “Organik tarım” ise STY’nin hayat bulduğu uygulamalardır. STY, insanoğlunun mevcut enerji kaynaklarını en etkin şekilde kullanarak uzun vadede doğaya zarar vermeyecek ve toplumsal ve çevresel kaliteyi koruyacak hatta artıracak şekilde tarım yapılmasının yoludur. Bu manada STY, maruz kaldığımız çevresel sorunlara neden olan konvansiyonel-endüstriyel tarıma karşı tezahür etmiş yeni bir tarımsal ideolojidir. Organik tarım ise STY bünyesinde yer alan pratik uygulamalardır. “İyi tarım” (Hassas tarım) da çevre ve insan sağlığının korunmasını esas almış diğer bir STY uygulamasıdır. STY ve ilgili bütün bu uygulamalar tarımsal toprak kaynaklarının korunması ve daha verimli hâle getirilmesi için dünya gündeminde yer alan konulardır. 
 
Tarım topraklarının azalmasının dünya ve ülkemiz için etkileri neler olacaktır?
 
Gezegenimiz doğal kaynakları ve özellikle toprak kaynakları, küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişikliği ve çölleşme gibi olaylar nedeniyle büyük bir tehdit altındadır. Bir de buna artan dünya nüfusu ve değişen yaşam standartlarının getirdiği sanayileşme, intensif tarım, kentleşme gibi insan faaliyetlerini de eklemeliyiz ki bu olgular toprak kaynakları üstünde büyük baskılar oluşturuyor. Bu tehdit ve baskıların sonuçları Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Küresel Toprak Paydaşlığı tarafından “Küresel toprak sorunları” adı altında on başlıkta toprak erozyonu, toprak organik madde ve kayıpları, besin döngüsü sorunları, tuzluluk-alkalilik, toprak kirliliği ve asitliği, biyoçeşitlilik kayıpları, sıkışma, mühürleme, toprak su yönetimi olarak ifade edilmektedir. Bu tehditlerin tamamı hem Türkiye hem de diğer ülkelerin çoğunda mevcuttur ve gelecekte karşımıza çıkaracağı durumlar büyük olasılıkla tarım toprağı rezervlerinin azalması ve verimsizleşmesi olacaktır. Her ne kadar bilim dünyası ve devletler bu duruma karşı STY ve farklı tarımsal model uygulamaları (Organik, hassas ve akıllı tarım vs.) ile çözüm üretmeye çalışsa da tarımsal üretimdeki verim ve kalite kayıplarının ne düzeyde telafi edilebileceğini bilmek pek olası görünmüyor. 
       
Gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak istiyorsak toprak kullanımı ile ilgili yetkililerin ve vatandaşların neler yapması gerektiği noktasında önerileriniz nelerdir? 
 
Toprağı sadece tapu ile alınıp satılabilen ve gıda ürettiğimiz bir araç olarak görmek yerine onun bir canlı olduğunu varsayarak içindeki hayata ve organik madde-besin döngülerine zarar vermeksizin nasıl kaynaşabileceğimizi keşfetmeliyiz. Böylece toprağı anlamak, onunla uyum içinde yaşamak ve tabii ki tarımsal üretime de deva etmek mümkün olsun. Toprağı canlı bir varlık olarak algılamalıyız. Böylece canlı bir dizi etik ve ahlaki sorgulama yapmak durumunda kalırız. Örneğin topak canlı ise ve her canlının yaşama hakkı var ise toprağın neden yok?” Bu soru, bizi “Toprak Hakları” gibi yeni bir kavrama götürecektir. Tıpkı Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve hayvan hakları hareketi gibi toprak hakları da toprağın canlı bir varlık olarak gelişme ve korunma hakkına sahip olduğu anlamına gelir. Gelecekte toprak ile ilgili insanoğlunun yapması gereken en önemli muhakeme “Toprak Hakları”dır. Her ne kadar yeni kavram ve olguların yaratılması ve topluma yayılması devletin çeşitli organları (eğitim ve kamu kurumları) ile akademisyen ve kamu çalışanlarının çabaları üzerinden gerçekleşecek olsa da gelecekte söz konusu olan toprak hakları olacaksa uygulayıcıları çiftçi ve üreticiler olacaktır. 

Haber Görseli

TURGAY: “ TOPRAK, MÜTHİŞ BİR YAŞAM ORTAMI VE BİYOÇEŞİTLİLİK KAYNAĞIDIR”
 
Binlerce yılda oluşan toprağın sürdürülebilir yönetimi için neler yapılması gerektiği konusunda Türkiye Toprak Bilimi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Oğuz Can TURGAY da sorularımızı şu şekilde yanıtladı:  
 
Tarım topraklarının korunması ve topraklarımızı daha verimli hâle getirmek için genel hatlarıyla neler yapılmalı?
 
Tarımsal üretimin son iki yüz yılı baş döndürücü gelişme ve değişmelerle doludur. 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren, gelişmekte olan tarım toplumları fosil yakıtla çalışan makine ve ekipmanlar ve sentetik kimyasallar (Suni gübreler) kullanmaya başladı ama aynı zamanda hayvansal ve bitkisel üretimde çeşitli biyolojik yaklaşımlar da (Hibrid bitki ve suni dölleme gibi) geliştirdi. Ne yazık ki giderek artan nüfusun baskısıyla, gelişen teknoloji ve tarımsal mekanizasyon ekipmanları kullanılarak tarımsal üretim hacmi giderek yükseldi. Konvansiyonel (geleneksel ya da endüstriyel) tarım olarak ifade edilen bu modelin insanlığa katkısı büyük oldu. Ancak; bazı sakıncaları da beraberinde getirdi. En önemlisi, tarımsal toprak rezervlerimizin artan nüfusumuzun karşısında yetersiz kalmasıdır ki bu durum doğal zenginliklerin bulunmadığı, sanayi sektörü gelişmemiş ve geçimi tarıma bağlı birçok ülkede doğal mera ve orman alanlarının tarıma açılmasına vesile oldu ve ne yazık ki iklimsel dengeler bozuldu. Çölleşme dediğimiz olgu ise yoğun toprak kullanımına bağlı sorunlar ve iklim düzensizliklerinin bir ürünüdür. Bugün maalesef ülkemiz toprak kaynaklarının maruz kaldığı en büyük sorunlardan biridir. İkinci genel endişe ise çoğu ülkede, gıda temininin kalbini oluşturan ve bir zamanlar herkesin özgürce istifade ettiği ortak bir kamu kaynağı olan toprağın, yoğun tarımsal uygulamalar (Sürekli işleme, gübreleme, ilaçlama ve mono kültürel bitkisel üretim) nedeniyle vasıflarını kaybeden yorgun ve verimsiz bir kaynağa dönüşmesidir.  Küresel toprak sorunlarından dolayı toprak kaynaklarının üzerinde oluşan baskı ve dejenerasyonu azaltmak adına ülkeler ve ülkeler arası platformlarda bilim insanları ve hükümetler tarafından yoğun çabalar harcanmış ve sürdürülebilir gelişme modelleri ve tarımsal stratejiler üretildi. 

toprakbayrami sürdürülebilirtarim sulama toprakkoruma özelkoruma