MAYIS-HAZİRAN 2021 / GÜNDEM
Tarımsal üretim çevresel kaynakların devamlılığına bağlı
İçinde yaşadığımız çevreyi pek çok unsur olumlu ya da olumsuz etkiliyor. Çevreyle doğrudan ilgili olan konulardan biri hiç şüphesiz tarımsal faaliyetler. 5 Haziran Dünya Çevre Günü vesilesiyle bu etkileşimin detaylarını öğrenmek üzere Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Olhan ile bir araya geldik. Siz okurlarımız için “tarım ve çevre” üzerine faydalı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Tarımın çevreye etkileri nedir, kısaca neler söylemek istersiniz?
Tarım sektörü ekonomik bir faaliyettir ve bütün ekonomik faaliyetler gibi-hatta-en fazla, doğal kaynaklara bağlı olarak üretim yapılmaktadır. Tarım, arazinin ve su kaynaklarının başlıca kullanıcısı durumundadır ve tarımsal üretim bu kaynakların miktarının ve kalitesinin devamlılığına bağlıdır. Yıllarca tarım sektöründe üretim, doğa ile uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmiş, çevreye zarar vermemiş hatta flora ve faunanın korunması anlamında katkıda bile bulunmuştur. İnsanoğlu tarım kültürüne geçtikten sonra çevreyi doğanın bir parçası olarak görmeyip, ihtiyaçlarını karşılayacak kaynaklar olarak görmüştür. Bu yaklaşım ile tarımsal çevre sorunlarının temeli atılmış olmuştur.
Sağlık, beslenme ve hijyen koşullarındaki iyileşmeler dünya nüfusunu hızla artırmıştır. Artan nüfusun gıda ihtiyacı bahane edilerek, birim alandan daha fazla ürün alabilmek için, tarım sektöründe işletme dışı girdilerin kullanımı teşvik edilmiştir. Ticari kaygılarla verimi artırma ve maliyetleri düşürme güdüsü ile tarımda teknolojik gelişmelerin kullanılması, tarımda entansifleşmeye neden olmuştur. Yeşil devrim ile tarımda verim artışını sınırlayan etkenler minimize edilmiş ve tarımsal üretim sürecine dâhil edilen bu yapay unsurlar birçok çevre sorununun da temelini oluşturmuştur. Çevre sorunlarının önemli bir bölümü, doğanın yanlış kullanılması sonucu var olan dengenin bozulması ile ilgilidir. Yani çevre sorunlarına neden olan tarımsal üretim değil insanoğlunun tarımsal üretimi gerçekleştirme şeklidir.
İŞİN DOĞASINA AYKIRI HER FAALİYET ÇEVREYE ZARAR VERİR
Dünya çevre günü çevreyi korumak için farkındalık oluşturmak amacıyla kutlanan bir gün. Dolayısıyla hangi tarımsal faaliyetlerin çevreye zarar verdiğini söyleyebiliriz? Bu zararları telafi etmek amacıyla neler yapılabilir?
İşin doğasına aykırı yaptığımız her faaliyet çevreye zarar verecektir. Burayı biraz açacak olursak, modern tarım olarak dünyaya dayatılan tarım sisteminin kendisi aslında bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle tohumu kullanmakla başlayalım, bölge koşullarına uyumlu olmayan tohumları ekip sonra bunların yetiştirilme koşullarının sağlanabilmesi için daha fazla gübre, daha fazla tarım ilacı, daha fazla sulama gibi zorunlu olarak tarımda entansite derecesini artırmaktayız. Üretim tohumla başlıyor ve üreticilere “yüksek verimli tohumlar” önerilmekte ve bu tohumlarla başlayan süreç kısır döngü gibi.
Ekim nöbeti yapılmadığında daha çok gübre kullanmak gerekmekte, hastalık ve zararlılar artmakta ve daha çok tarım ilacı kullanmak gerekmekte ve süreç bu şekilde devam edip gitmektedir. Bu şekilde toprağın ve bitkinin ihtiyacını bilmeden (yüksek verim kaygısı ile) belki gereğinden fazla gübre kullanmak, aynı şekilde tarım ilacı kullanımında hem ilaçlama sayısını hem de doz miktarını artırmak, yoğun toprak işleme ve aşırı sulama tarımsal çevre sorunlarına neden olan başlıca tarımsal uygulamalardır. Çevre sorunlarına neden olan tarımsal uygulamaları sıralayacak olursak:
Toprak işleme: Topraktaki organik madde miktarı, toprak işlemesiyle doğrudan ilişkilidir. Toprağın işlenmesi organik maddenin ayrışmasını hızlandırmakta ve toprağın organik madde içeriği azalmaktadır. Aynı zamanda fazla toprak işleme su kaybını da artırmaktadır. Bu nedenle günümüzde sıfır toprak işleme/ işlemesiz tarım tartışılmaktadır.
Haber Görseli
Prof. Dr. Emine Olhan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
Sulama: Bütün canlılar için olduğu gibi tarımsal üretim için de su vazgeçilmez hatta mucize bir girdidir. Sulama kurak ve yarı kurak iklim kuşağındaki ülkelerde yüksek tarımsal verim ve kalite açısından büyük öneme sahiptir. Ancak aşırı sulama yapıldığı zaman bu mucize girdi çeşitli çevre sorunlarına neden olmaktadır. Ana sorun taban suyu yükselmesi ve tuzlulaşmadır. Taban suyu yükselmesi ve tuzluluk sorunlarının ana nedeni, toprağın depolama ve doğal drenaj kapasitesinin çok üzerinde aşırı sulama suyu uygulamalarıdır. Tuzluluğun çok yüksek değerlere ulaşması halinde, toprak ekonomik olarak üretim yapılamayacak duruma gelmektedir.
Sulamadan kaynaklanan bir diğer sorun da sulamadan geri dönen suların kirletici etkileridir. Sulamadan dönen sular içerdikleri tuz yanında çeşitli kimyasal girdileri de içerir. Tarımda kullanılan azotlu ve fosforlu gübrelerle tarım ilaçları, derine sızma ve yüzey akışı ile yıkanarak veya taşınarak su kaynaklarını kirletmektedir.
Monokültür tarım: Geleneksel tarım yöntemlerinde, topraktaki bitki besin maddelerinin tek yönlü tüketilmesi, hastalık ve zararlıların artması, yüksek oranda yapılan sulamalar ve yoğun toprak işleme ile toprağın verimliliği giderek azalmaktadır. Bu olumsuzlukların giderilmesinde ekim nöbeti uygulaması büyük önem taşımaktadır.
Ekim nöbeti planlaması ile bitkilerin toprak üzerine olan etkileri ve kendi aralarındaki etkileri, toprak verimliliğine önemli ölçüde etkili olmaktadır. Uzun yıllar aynı bitkilerin ekildiği (monokültür) araziler ile ekim nöbeti uygulanan (polikültür) araziler karşılaştırıldığında, yüksek miktarlarda çiftlik gübresi ve mineral gübre kullanılmasına karşın, verimlerin ekim nöbeti uygulanan arazilerde aynı düzeyde kaldığı gözlemlenmiştir.
Hasat sonrası anız yakma: Toprağın olmazsa olmaz unsurlarından biri olan organik maddenin kaynağı, toprağın kendi ürettiği bitki materyalinin organik maddeye dönüştürülmesidir. İkinci ürün için toprağı kısa sürede ekime hazırlamak, toprağı kolay işlemek, hastalık ve zararlılarla mücadele etmek, yabancı ot kontrolü, hasat sonrası atıkların ekonomik değerinin olmadığı düşüncesi ve belki de sadece alışkanlıklar nedeniyle üretici anız yakmayı tercih etmektedir. Bu işlem sonrasında:
Toprak içerisinde bitkilere faydalı canlıların ve organik maddenin yanarak yok olmasına ve sonuçta toprak verimliliğinin düşmesine neden olabilmektedir. Bu da daha çok gübrelemeyi zorunlu kılmaktadır.
Toprağın en değerli üst katmanları yok olur ve toprak, su ve rüzgar erozyonuna açık hale gelir.
Flora ve faunada kayıplar olur. Zararlı böcekler ve hastalıklar artar ve tarım ilacı kullanımı artar.
Anız yakılması aynı zamanda karbondioksit salınımını da artırmaktadır.
Bilinçsiz gübre kullanımı: Bitkisel üretimi artırmada gübre kullanımının etkisi bilinen bir gerçektir. Ancak bitkinin ve toprağın ihtiyacı olan gübre miktarı ve çeşidinin uygulanması gerekir. Tarımda kullanılan gübrelerin yüzde 50’si yararlı olmakta, geri kalanı yıkanma, yüzey akışı ve buharlaşma ile ortamdan uzaklaşmaktadır. Bilinçsiz gübre kullanımı toprağın yapısını bozabildiği gibi toprak canlılarının popülasyonunu da olumsuz etkileyebilmektedir.
Gübreler yıkanarak taban suyuna veya yüzey akışı ile akarsu, göl ve denizlere taşınmakta bu da su kaynaklarının kirlenmesine neden olmaktadır. Su ekosistemine gelen besin maddelerinin vejetasyonu uyarmasıyla, göllerin çözünmüş oksijen yokluğu sonucunda ölüme kadar gidebilen yaşlanma süreci olan ötrofikasyon gübrelemenin neden olduğu önemli bir çevre sorunudur. Aşırı azotlu gübreleme sonucu bitki dokularında nitrat ve nitrit birikimi görülebilmektedir. Bu bitkilerle beslenen insan ve hayvanlarda sağlık sorunlarına neden olmaktadır.
Bilinçsiz tarım ilacı kullanımı: Bitkilerin gelişimini sınırlayan hastalık ve zararlılara karşı tarım ilaçları kullanılmaktadır. Tarım ilaçlarının kullanımı ile ürün kayıpları azalmış ve üreticinin kârı artmış bu durum da daha çok tarım ilacı kullanımını teşvik etmiştir.
Artan tarım ilacı kullanımı ile:
Hastalık ve zararlılar kullanılan ilaçlara karşı direnç kazanmışlar ve bu durum daha çok tarım ilacı kullanımını zorunlu kılmıştır.
Kullanılan tarım ilaçlarından bazıları doğada yapıları bozulmadan yıllarca kalabilmiş çeşitli yollarla diğer ortamlara taşınmış ve buradaki hayatı etkilemiştir.
Kullanılan tarım ilaçları, hedeflerinin dışındaki canlılar için de toksik olmaktadır. Bu durumda söz konusu kimyasallar fauna ve florayı etkilemekte özellikle kuş ve balıklar tarafından alınan bu tarım ilaçları zamanla hayvanların vücut dokularında birikmektedir. Bu hayvanları tüketen canlılara bu arada insanlara da zarar verebilmektedir.
Kullanılan tarım ilaçları çeşitli yollarla su ekosistemine de ulaşarak su kaynaklarını kirletmektedir. İçme ve sulama suyu sağlayan barajlardaki suyun tarım ilaçları ile değişik konsantrasyonda bulaşması insan, evcil ve yabani hayvanlar için büyük tehlikeler yaratabilmektedir.
TARIM ÇEVREYE ZARAR VERMEDEN YAPILABİLİR
Çevreye zarar verdiği düşünülen tarımsal faaliyetlerin, zararsız alternatifleri var mı? Varsa eğer sizce Türk çiftçisi bu alternatiflerden yeterince haberdar mı?
Elbette ki tarım çevreye zarar vermeden de yapılabilir. Hatta 1970’li yıllara kadar da bu şekilde yapıldı. Ancak, tarım sektörüne girdi sağlayan şirketler (ki bu şirketler ticari işletmeler olduğu için amaçları maksimum kâr elde etmektir) çiftçilere hep daha fazla girdi kullanmayı önerdiler. “Benim tohumumu kullanırsan verim artacak, ama benim tohumumu kullanırsan şu kadar şu gübreden kullanacaksın ve şu, şu tarım ilacını bu aralıklarla kullanacaksın” gibi öneriler sundular. Elbette ki çiftçinin amacı da kâr elde etmek ve başlangıçta bu teklif çok cazip geldi. Ancak sonrasında çiftçi istese de bu sarmalın içinden çıkamadı.
Alternatif tarımsal faaliyetler olarak sıralayabileceğimiz, organik tarım, iyi tarım, az girdili tarım, çevre dostu uygulamalar vb. çiftçilerimiz bilmektedir.
AVRUPA ÜLKELERİ YILLAR BOYU TARIM İLAÇLARINA TEŞVİK ETTİ
Gelişmiş ülkelerdeki tarımsal faaliyetlere baktığımızda, onların çevreyle olan ilişkileri olumlu ve olumsuz manada nasıl? Türkiye’yle kıyasladığımızda ülkemiz tarımsal faaliyetleri bu kıyaslamanın neresinde?
Çevre koruma işi biraz “karnının tok sırtının pek olması” ile alakalıdır. Bu nedenle gelişmiş ülkeler deyince örnek olarak Avrupa Birliği’ni düşünürsek tarıma verilen doğrudan ödeme destekleri çapraz uyum denilen uygulamaya bağlandı. Yani kamudan destek almak isterse çiftçi, çevre dostu uygulama yapmak zorundadır. Bu tabii ki bu ülkelerin bu konuda masum olduğunu göstermez, zamanında o kadar çok gübre ve tarım ilacı kullandılar ki şimdi tarımsal çevre önlemlerini aynı zamanda üretimi azaltmak için de kullanmaktalar. Bu aslında kalkınma sürecinde “merdiveni itmek” deyimine benzemektedir. Yani gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere kendi kalkınma yollarını değil de başka yolları önerirler.
ÜLKEMİZDE EN ÇOK TOPRAK KAYBI EROZYONLA OLUYOR
Tarımsal faaliyetlerin ortaya çıkardığı zararlara dönecek olursak, ülkemizde tarımsal faaliyet kaynaklı çevresel zararlar ne boyutta?
Ülkemizde tarımsal çevre sorunları denilince ilk aklıma gelen tarım topraklarının kaybı oluyor. Bu kayıp hem erozyon nedeniyle hem de amaç dışı kullanım ile. Hepimizin bildiği gibi ülke topraklarımızın neredeyse yüzde 80-85’inde ciddi erozyon sorunu yaşanmaktadır. Erozyon ile mücadele etmezsek önlem almazsak topraklarımızda tarım yapamayacak duruma geleceğiz.
KÂR AMACI GÜDÜLMEDİĞİNDE TARIM ÇEVRENİN DOSTUDUR
Şimdiye kadar tarımsal faaliyetlerin zararları üzerine konuştuk ama tarımın çevreye yaptığı olumlu katkılar yok mu? Bunlardan kısaca bahseder misiniz?
Tarım ve çevre çok iç içe kavramlardır. Çevresel bozulmalar en çok da tarımı etkilemektedir. Daha çok üretmek hatta maksimum kâr elde etmek için üretim yapma kararına kadar tarım çevrenin dostu olan bir üretim dalıdır. Çevreye dost tarımsal üretim yapıldığı sürece tarım, hava kalitesini artırma (Bitkisel üretimle bölgedeki oksijen miktarında artış), biyoçeşitliliği koruma, erozyonu önleme gibi çevreye olumlu katkılar sunmaktadır. Bu katkılarından yararlanabilmenin bedeli insanoğlunun maksimum üretim yerine yeterli üretime razı olmasıdır.
Dünya Çevre Günü dolayısıyla sizin vermek istediğiniz mesaj nedir?
İnsanoğlu da çevrenin bir parçasıdır, bunu bilerek yaşamamız gerekir. Doğadaki her canlı birbirine bağlıdır, birinin zarar görmesi/ yok olması hepsine zarar verecektir. Yani gemi battığında hepimiz batarız bu hayat görüşü ile yaşamamız gerekir.