TEMMUZ-AĞUSTOS 2020 / ÖZEL HABER

Tarımsal kalkınmada farklı yaklaşımlar


Prof. Dr. Zeki BAYRAMOĞLU    

21.07.2020 


Yaklaşık on bin yıl önce avcı ve toplayıcı bir hayat süren insanoğlu tarım yapmayı öğrenmiş ve bununla birlikte yerleşik hayata başlamıştır. Bulunduğu yerde beslenme ihtiyaçlarını karşılayan insanlık için artık yeni bir dönem başlamış ve böylece yeni medeniyetler gelişmiştir. Zamanla ihtiyaçlar çeşitlenmiş, iktisadi sistemler gelişmiş ve yaşam şekli günümüzdeki kompleks haline evrilmiştir. 21. yüzyılda dünya nüfusunun bir önceki yüzyıla oranla 6 milyar kadar daha yükselmesi ile tarım ve gıda için yeni bir paradigma değişiminin gerekli olduğu bir döneme girilmiştir.

Dünyada toplam 13 milyar ha karasal alanın 1,5 milyar ha'ı tarım arazisidir. Toplam suyun ise %3’ü tatlı sudur ve bunun da %75’i tarımda kullanılmaktadır. Sınırlı doğal kaynakların 2050’lerde yaklaşık 9 milyar olarak öngörülen nüfus baskısıyla sürdürülebilir kullanımı artık küresel bir kabul olarak karşımıza çıkmaktadır.

Geçtiğimiz yüzyılda bilim ve teknolojideki gelişim ile birlikte hızlı bir değişim dönüşüm içeresinde olan tarım sektörü geleneksel yöntemleri 50 yılda bir yenilemiştir. Geldiğimiz noktada dijital teknolojilerin tarım sistemlerine adaptasyonu ile 1950’lerin yeşil devrimi artık demode olarak sistemde yerini almıştır. Ar-Ge ve inovasyon temelinde bilgiye dayalı bir tarım sektörü her dönem güncel modernizasyonun içerisinde olacak ve temel ilkelerden biri olan sürdürülebilirliği de bu sayede önceleyebilecektir.

Türkiye tarım sektörünün yakın tarihsel süreçte geçirdiği evreler ve küresel tarım sektöründeki gelişmelere paralel olarak Türkiye tarım sektöründen beklenen yapısal dönüşüm dikkate alındığında önemli bir yol alınmış ancak bir o kadar alınacak yolun olduğu görülmektedir. Türkiye’nin dünya genelinde yaşanan tarımdaki yapısal dönüşümlerin paralelinde olmamasının siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, teknik, jeostratejik vs. bir çok sebebi olduğu söylenebilir.

Dünyadaki yapısal değişim ve dönüşümler 2000’li yıllara kadar sürekli tarım dışı sektörlerde algılanmış ve değişimlerin takibi ve uygulanması ile Türkiye ekonomisinin büyümesi ve kalkınması hedeflenmiştir. Bu değişimlerin teknoloji kaynaklı olduğu ve tarım sektöründe bu teknolojilerin uygulanmasının sınırlı olduğu algısı da beraberinde oluşmuştur.  Elbette tarım sektöründe teknoloji uygulamaları tarım dışı sektörlere göre sınırlıdır. Bunun en başında tarımsal üretim faaliyetinin biyolojik bir süreç olması gelmektedir. Ancak bu sınırlılıklarda da teknolojinin kullanımı ve yapısal değişimin sağlanmasının mümkün olduğu bazı gelişmiş ülke tarım sektörlerinden görülmektedir.

Tarım sektörünün ekonomik, sosyal ve teknik yönden incelenmesi ve organize edilmesi gerekmektedir. Problemin anlaşılması çözümün hızını artıracak ve tarımsal kaynaklı kalkınma hızına katkı sağlayacaktır. Tarım sektörünün organizasyonu için farklı yaklaşımlara ve bakış açısına ihtiyaç vardır. Tarımsal kalkınma açısından engel olarak ifade edilen tarımsal arazi yapısına farklı bir yaklaşımla bakmak gerekir.

Haber Görseli

Türkiye tarım sektörü küçük ölçekli ve parçalı arazi yapısına sahip görünümdedir. İşletme başına ortalama arazi genişliği 9,1 (TÜİK 2020) ha olup bu ortalama AB28’de 14,20 ha, İngiltere’de 90,10 ha, Fransa’da 65,22 ha, Almanya’da 60,54 ha (EUROSTAT 2020), ABD’de 179 ha’dır (USDA 2018). Bütün dünya ülkeleri için geçerli olmakla birlikte Türkiye tarım işletmelerini coğrafi bölgelere göre incelemek gerekmektedir. Bu bakış açısıyla Türk tarım sektörü için geliştirilen politikalar da işletme büyüklük gruplarının dikkate alınması ve böylece küçük ve parçalı işletme dezavantajının mimimize edilmesi sağlanabilir. Türkiye tarım sektörünün en önemli sorunlarından biri de tarım sektörüne olan bakış açısıdır. Tarım sektörünün yapısal özelliklerinin bilinmesi ve geliştirilen her türlü politikaların başarısı üzerindeki etkilerinin anlaşılması değişim, dönüşüm, kalkınma, sürdürülebilirlik, büyüme, kendine yeterlik gibi parametrelerin iyileşmesini sağlayacaktır.

Türkiye tarım işletmeleri toplam sayısı 2.200.000 olarak TÜİK tarafından verilmiştir. Bu işletmelerin %65,10’u 50 da ve daha az araziye sahip olup ortalama arazi büyüklüğü 20,33 da olarak belirlenmiştir. İşletmelerin % 80,70’i 10 da ve daha az araziye ve 32,92 da arazi büyüklüğüne; % 98’’i 500 da ve daha az araziye sahip ve 67,44 da arazi büyüklüğüne sahiptir. Bu rakamlara göre Türkiye tarım işletmeleri küçük ölçeklidir.

Haber Görseli

İşletme büyüklükleri farklı bir bakış açısıyla incelendiğinde 50 da ve daha fazla araziye sahip işletmelerin oranı % 34,90 da’dır. Bu işletme grubu toplam arazinin % 85,50’sine sahip olup işletme başına arazi büyüklüğü 224 da (22 ha)dır. Bu değer AB28 işletme başına arazi büyüklüğü ortalamasından (14,20 ha) daha yüksektir. Ayrıca 100 da ve daha büyük işletmelerin sahip olduğu arazi varlığı toplam arazilerin % 70,90’ını oluşturmaktadır. İşletme başına arazi büyüklüğü ise 335 da (34 ha) olarak belirlenmiştir.  Büyüklüğü 200 da ve daha fazla olan işletmelerin oranı % 8,20 olarak belirlenmiştir. Ancak bu işletmeler toplam arazinin % 52,10’una sahiptir. Bu işletmelerin ortalama arazi varlığı 580 da (58 ha) olarak belirlenmiştir.

Bu bakış açısı ve sonuçlara göre arazilerimizin % 85,50’si AB28 ülkeleri ortalama arazi varlığından daha yüksek ortalamaya, % 52,10’u Fransa ve Almanya gibi ülkelerin ortalaması ile aynıdır. Küçük ölçekli işletme yapısına sahip arazi varlığı % 15,50 olarak belirlenmiştir. Tarım sektörünün değişim ve dönüşümüne engel arazi varlığı ancak % 15,50 oranındadır.

İşletme büyüklüklerine göre arazi varlığı coğrafi bölgelere göre incelendiğinde ise küçük ölçekli işletme yapısının Karadeniz ve Akdeniz başta olmak üzere diğer bölgelerdeki sınırlı arazilerin bulunduğu ve marjinal tarım arazisi yapısındaki dar tarım alanlarından oluşmaktadır. Bu bakış açısıyla tarım sektörünün işletme başına arazi varlığı teknik problemler arasından çıkartılabilecektir.

Ancak bu görünüm farklı bir soruna işaret etmektedir. İşletmelerin % 65,10’u toplam arazinin %15,50’sine sahiptir. Bu işletmeler aynı zamanda toplam tarımsal nüfusun % 65’ini barındırdığı düşünüldüğünde küçük ölçekli işletmelerin üzerinde önemli bir nüfus baskısı görünmektedir.

İşletmelerin gelirlerine göre sınıflandırılması işletme büyüklüğü ile ortaya çıkan dezavantajlı görünümü de ortadan kaldırmaktadır.

Böylece tarım işletmelerinin ürün bazında değil işletme bazında kayıt altına alınması, sınıflandırmasının gelirlerine göre yapılması ve gelir büyüklük gruplarına göre politika geliştirilmesi sorun görünümlü yapısal özelliklere bakışı değiştirebilecektir.

Tarım sektörünün organizasyonunda da farklı bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Sektörde tespit edilen her sorunun teknoloji kaynaklı ve destekleme araçlı çözümü daha geniş bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Nitekim tarım sektöründe girdi üretimi ve ithalatı, üretimin girdi temini, üretim süreci, pazarlama, işleme, perakende, gibi temel fonksiyonların yanında, finansman, risk yönetimi (sigorta), bilgi transferi gibi destek fonksiyonları ile birlikte büyük bir organizasyondur. Bu tarımsal organizasyonun iyileşmesi, gelişmesi ve tarımsal yapıya ait her türlü parametrede ilerleme sağlamak için yine farklı bir bakış açısına ihtiyaç vardır.

Tarım sektörünün organizasyonu:

  • Biyolojik üretim materyallerinin kapasitesinin artırılmalı: tohum, fide, fidan ve damızlık hayvanların birim verimi artırılmalı ve bu amaca yönelik ıslah programları geliştirilmelidir. Buna yönelik gerekli altyapı, insan kaynağı ve finans temini yapılarak hedef odaklı çalışmalar yürütülmelidir. Bu süreçte kamu-üniversite-özel sektör iş birliği önemli bir organizasyonel modeldir.
     
  • Üretim öncesi, üretim ve üretim sonrası süreçte ihtiyaç duyulan teknolojik altyapı iyileştirilmelidir. Tarımsal üretim faaliyetinin yapısının uygun olduğu her alanda birim üretim faktörü verimliliğini artıracak teknolojinin tarıma transferi sağlanmalıdır. Teknolojinin öncüleri olan Almanya’da tarımda istihdam edilen nüfus başına tarımsal gelir 85 bin dolar, Fransa’da 75 dolar ile Türkiye’de 15 bin dolar olarak gerçekleşmektedir. Teknoloji, iş gücü verimliliğini artırmaktadır. Türkiye’nin istihdam edilen nüfus başına gelirinin düşük olması  durumu nüfus baskısı ile açıklanabilirken aynı zamanda teknoloji kullanımının oluşturduğu bir farklılık olarak da değerlendirilmektedir. Teknoloji, üretim faktörlerinin verimliliğini artırmaktadır. Ancak nüfus baskısı ve işletme başına arazi yetersizliği görünümü ve kişi başına düşük gelir görünümü önemli bir organizasyon sorunudur. Teknoloji kullanımı yetersiz olmakla birlikte var olanın tarım sektörünün görünümünü değiştirmemesi, tarımda nüfus baskısının ve buna bağlı arazi parçalanmasının önlenmesi önemli bir organizasyon eksikliğidir.

Haber Görseli

  • Girdinin temin edilmesi, üretim sürecinin iyileştirilmesi, pazarlama, işleme ve diğer her türlü temel ve destek fonksiyonlarının etkinliği için beşeri sermayenin artırılması gerekmektedir. Beşeri sermaye tarımda çalışan yönetici veya iş gücünün etkin iş yapabilme kapasitesinin arıtılmasıdır ki bu diğer bir ifadeyle mesleki eğitim düzeyinin artırılmasıdır.
     
  • Tarımsal üretim materyallerinin üretim kapasitesinin artırılması, tarımda teknoloji kullanımı ve beşeri sermaye düzeyinin geliştirilmesi birim alanda verimliliği artırabilecek, üretim öncesinde, üretim sürecinde, pazarlama ve işlemede tarım ürünlerinin katma değerini artıracak en önemli organizasyondur. Bu durum biyolojik süreç olan tarım sektörüne farklı bir ekonomik bakış açısıdır. Nitekim tarımsal süreçlerde biyolojik materyallerdeki teknoloji uygulamalarına ekonomik bakış açısı biyoekonomi kavramı ile açıklanmaktadır. AB ülkeleri biyoekonomi kavramına ve politikalarına enerji üzerinden ve ABD biyolojik materyallerin tarım dışı sektörlerde kullanımı açısından yaklaşmaktadır. Ancak Türkiye’nin ihtiyacı olan biyolojik materyallerin üretiminde ve pazarlamasındaki organizasyon eksikliğidir. Bu durum biyoekonomik bakış açısı ile giderilebilir. Nitekim üretim öncesi, üretim süreci ve üretim sonrasındaki her türlü biyoteknolojik çalışmalar katma değeri ve üretim faktörlerinin birimi başına verimliliği artırmaktadır. Teknoloji kullanımı (4.0 uygulamaları, damla sulama yöntemi, hassas ekim makineleri vs. )  yine üretim öncesi, süreci ve sonrasında katma değeri ve üretim faktörlerinin verimliliğini artırmaktadır. Diğer bir faktör beşeri sermayenin iyileştirilmesi ki en önemli faktördür. Bilgi her türlü üretim faktörünün kullanım etkinliği artırmakta ve üretimden tüketime her aşamayı daha fonksiyonel yapmaktadır. Bu yapı ile birlikte bu üç temel bileşenden oluşan organizasyonun etkinleştirmesi yaklaşımı tarımsal kalkınma ivmesini arıtacak ve ülke ekonomisine önemli katkı sağlayacaktır.

organizasyon tarımsal kalkınma Zeki Bayramoğlu