KASIM-ARALIK 2019 / KAPAK KONUSU

Arazi varlığının el değiştirmesi kırsalı dönüştürüyor


  

05.11.2019 


Yaşam kaynaklarımızdan biri olan toprak, binlerce yıldır tarım ürünleriyle insanlığa eşsiz bir hizmet sunuyor. Toprağın metalaşması toplumların sosyoekonomik yapılarını doğrudan etkiledi. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Zeki Bayramoğlu, tarımın geçmişten günümüze geçirdiği süreç ve bu sürecin toplum üzerindeki sosyoekonomik etkilerini değerlendirdiği bir yazı kalem aldı.

İnsan ilişkileri ve bu ilişkilerin sosyal ekonomik değişim ve dönüşümleri avcı-toplayıcı yaşamdan, yerleşik yaşama geçiş sonrasında gelişmeye başlamıştır. Üretim faaliyetlerinin başlaması insanların gündelik hayatlarındaki tutum ve davranışlardan, örf ve adetlerine, yaşam ve beslenme tarzından, sosyal ve ekonomik ilişkilerine kadar birçok süreci etkilemiştir. Tarımdan geçimini sağlayan insanlar beslenmek için daha fazla yiyecek üreterek doğal çevreden daha fazla yararlanmaya başlamışlardır. Doğada geçirilen vakit ve elde edilen tecrübeler ise artan bilgi birikimi ve deneyimlerle birleşerek toprağı işleyen ve geçimini tarımdan sağlayan toplumları ortaya çıkarmıştır. Topraktan geçimini sağlamayı öğrenen insanlar beslenmek için av hayvanlarını izlemeyi azaltmış ve iklim değişikliklerinden korunmak için yer değiştirmekten vazgeçmişlerdir. Toprağın işlevinin ve tarımsal faaliyetlerin keşfedilmesiyle göçebe yaşam sahibi insanların sayısı yerleşik toplumlar karşısında azalmaya başlamıştır.

Tarımsal faaliyetler neticesinde yerleşik yaşama geçilmesi, basit toplumların iş birliği ve güvenlik için birlikte hareket etme eğilimlerini artırmıştır. Basit köy yerleşimlerinin oluşması: tarımdan elde edilen fazla üretim, diğer ihtiyaçların karşılanmasına yönelik faaliyetler sonrasında mübadeleyi geliştirmiştir. Böylece tarımsal faaliyetlerde uzmanlaşma süreçleri ve yeni mesleki faaliyetlere yönelme eğilimi artmıştır. Çiftçi, esnaf, tüccar, din adamı, asker gibi yeni iş sınıflarının oluşması daha büyük yerleşik kitlelerin doğuşunu hızlandırmıştır. Kırsal alandaki gelişmelere, üretimin artışına ve nüfus artışına paralel olarak ilk sınıfsal farklılıkları barındıran kentler meydana gelmiştir.

Haber Görseli

TOPRAĞIN META HALİNE GELMESİYLE GÖÇ ARTTI

Kentleşme süreçlerinin hız kazanması ve iş alanlarının çeşitlenmesi sonucunda toprak rantı da değişime uğramıştır. Kırsal alanlarda toprak varlığı sosyal yapı içerisinde belirli kişilerin özelinde sahiplenilmiş ve süreç kapitalist üretim ilişkilerinin belirleyicisi olmuştur. Kapitalist süreçte toprak meta hale gelmiş; alınabilir, satılabilir, ya da kiralanabilir bir özellik kazanmıştır. Böylece ticari amaçlarla kullanılmaya başlanan toprak kâr etmek ve birikim yapmak üzere el değiştirmeye başlamış ve özellikle kiralanan alanlarda ücretli tarım işçileri çalıştırılarak kırsal alanda yeni iş ilişkileri geliştirilmiştir. Toprak varlığının mübadeleye konu olmasıyla daha çok arazisi kıt ve küçük işletme sahipleri gelirlerinin de düşük olması nedeniyle, kent alanlarında oluşan yeni iş imkânlarından faydalanmalarına olanak sağlayacak ekonomik sebeplerle göç eğilimlerini artırmışlardır.
Toplumun sermaye yapısında yaşanan toprağa bağlı değişim tarım sektöründe ücretli işçilik kavramlarını gündeme getirirken; kent alanlarında ise toprak varlığı yeni yerleşim yerleri, sanayi işletmelerinin kuruluş alanı ve amaç dışı kullanımları da kaynak niteliği taşımaya başlamıştır. Kent alanlarında iş kollarının çeşitlenmesi sonucunda ağırlıkla kırsal alanda yaşayan nüfus açısından: gelir çeşitliliğini artırmak, tarım sektörüne kıyasla daha az emek gerektiren işlerde faaliyet göstermek, kentsel alanlardaki mal ve hizmetlere erişim kolaylığından yararlanmak gibi nedenlerle kent alanlarında yaşam daha cazip olmaya başlamıştır. Kentsel alanların gelişmelere bağlı olarak kırsal alanda bir çözülme süreci başlamış, arazi varlığının el değiştirmeye başlamasının da etkisiyle kentler ağırlıklı yaşam alanları olarak tercih edilmiştir. Kırsal alanda neo-liberal gelişmelerinde etkisiyle topraksızlaşma ve tarımsal teknoloji kullanımının yaygınlaşması göç sürecine dinamizm kazandıran bir rol oynamıştır. Sanayi sürecinin de etkisiyle kırdan kente bir iş gücü hareketliliği başlamıştır. Kentleşmenin etkisiyle refah düzeyinin artması dünya nüfusu üzerinde pozitif etki yaratmış 1750 yılında 770 milyon olan nüfus, 1950 yılına gelindiğinde 2,5 milyara yükselmiştir. 2018 yılı itibariyle 7,5 milyar olan dünya nüfusu aynı zamanda arazi varlıklarının etkin kullanılarak, tarımsal verimlilikte yaratılan artışın ve nüfusu besleme becerilerinin geliştirilmesinin bir örneği olmuştur.

TÜRKİYE’DE DURUM

Toprak temelli tüm dünyada yaşanan değişim ve dönüşüm sürecinden Türkiye de etkilenmiştir. Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarında istihdam edilen nüfusun yaklaşık yüzde 70’i tarım sektöründeki iş gücünü oluştururken, tarım GSYH’den (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) yaklaşık yüzde 50 oranında pay almıştır. Bu dönemde tarımsal yapı büyük ölçüde Osmanlı Devleti’nin izlerini taşımaktadır. Anadolu’da tarımsal nüfus yoğunluğunun fazla olması ve sektörde üretim potansiyelinin maksimum düzeyde tutulmaya çalışılması kalkınma sürecinin hızlandırılması açısından önem arz etmekteydi. Bu nedenle her çiftçinin ailesinin emeğini değerlendirebileceği ölçüde toprak varlığına sahip olması gerekiyordu. Planlanan süreç toprak varlığının ve istihdam düzeyinin etkin işleyişini de mümkün kılmaktaydı. Toprak varlığının adaletli dağılımı ülkede adaletli bir gelir dağılımının da gerçekleştirilmesine olanak tanımaktaydı. Bu dönemde kırsal kesimde yaşayan toplam 1 milyon ailenin yüzde 87’si bütün toprak varlığının yüzde 35’ine sahip olmasına karşılık, ailelerin sadece yüzde 1’i toprakların yüzde 39’una ve yüzde 4’ü toprakların yüzde 26’sına sahipti. Toplam ailelerin yüzde 5 gibi çok az bir kısmını oluşturan derebeyi ve toprak ağaları toplam tarım arazilerinin yüzde 65’ini ellerinde bulunduruyorlardı. Buna karşılık ailelerin yaklaşık yüzde 8’i toprak sahibi değildi. Üretim sürecinin planlanması ve ülkesel olarak kendine yeter geliri üretebilme potansiyeline erişme açısından toprak reformu önem arz ediyordu. Toprak reformlarına yönelik yapılan en önemli faaliyet ise icarın kaldırılmasıydı. Yapılan hukuki düzenlemeler 1935 yılındaki “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu”na kadar ciddiyetle devam etti. Fakat toprak ağalarının itirazları nedeniyle Kanun'un kabul edilmemesi kırsalda adaletsiz mülkiyet dağılımına, ücretli iş gücü oluşumuna, mülksüzleşme sürecine, kırdan kente göçlere sebep oldu.

Haber Görseli

60’LI YILLARDA KENTE GÖÇLER BAŞLIYOR

Türkiye’de 1960 ve 1970’li yıllarda benimsenen ithal ikameci ekonomi politikalar: kırsalda düşük gelir elde edilmesi ve nüfusun fazla olmasından dolayı kırdan kente göçleri tetikleyerek kırsal nüfusun kentlerde istihdamını zorunlu hale getirmiştir. 1980 sonrası dönemde ise ihracata yönelik büyüme modelinin benimsenmesi, mekanizasyon kullanımının yaygınlaşmaya başlaması; iş gücünün kırsaldaki talebini azaltırken, kent alanlarında nüfusun baskılanmasına neden olmuştur. Teknolojiye bağlı yaşanan gelişmeler sonucunda kırsal nüfus azalma eğilimi içerisinde, kentsel nüfus ise kayıt dışı istihdam etkisinde kalmaya başlamıştır. Nüfusun hareketliliği incelendiğinde 1960 yılında toplam nüfus içerisinde kent nüfusunun oranının yüzde 31,92, kır nüfusunun oranının yüzde 68,08 olduğu görülmektedir. 1970 yılında kent nüfusunun oranı yüzde 38,45, kır nüfusunun oranı yüzde 61,55'tir. 1980 yılında ise kent nüfusunun oranı yüzde 43,91'e yükselirken, kır nüfusunun oranı yüzde 56,19'a inmiştir. Ayrıca 1970 yılında 5 adet, 1980 yılında 4 adet tarım alet ve makineleri imalatçısı kurulmuştur. Nüfus hareketliliği ve mekanizasyon kullanımı arasındaki bu ilişki kırdan kente göçlerde itici etki yaratan bir faktör olmuştur.

1960 sonrasında yaşanan ekonomik, kültürel ve siyasi değişiklikler iç göçler sonucu kentlere giden nüfusun kentlerde enformel sektöre dâhil olmasına neden olurken; özellikle komşu ülkelerden siyasal ve ekonomik sebeplerle alınan dış göçler de ucuz ve sosyal güvenceden yoksun iş gücünü oluşturarak kırsal alanlardaki iş gücü talebine karşılık tarımda göçmen istihdamının yaratılmasına zemin hazırlamıştır. Siyasal tutum ve davranışların yanı sıra toprak bütünlüğünün korunması ve etkin yönetilmesinde yaşanan problemler: tarımsal üretimden uzaklaşılması ve kendine yeterlik koşullarının sağlanamaması sorunlarını gündeme getirmiştir. Beklentiler sonucunda insanlar daha iyi gelir elde etmesine imkân sağlayacak ekonomik alanlara, çeşitlilik oluşturan ve refah düzeyinde artış yaratacak kent alanlarına doğru bir hareketlilik sergilemişlerdir.

Haber Görseli

YABANCI VE YEREL İŞ GÜCÜ ARASINDA REKABET ORTAMI OLUŞTU

Toprağın kullanımı ve mübadelesine başlanılması sonucunda yaşanan tüm bu süreçler, toplumsal değişimlerin de dinamiğini oluşturmuştur. Kırdan kente göçler yoğunlaşırken, bireylerin ekonomik beklentileri toplumsal yapıyı da doğrudan etkilemiştir. Teknoloji kullanımı yaygınlaşmasına rağmen kırsal alanda geniş arazi varlıklarına sahip olan sınırlı nüfusun işlerin devamlılığını sağlamak ve sahip olunan teknolojiyi kullanmak için ücretli iş gücüne ihtiyacı artmıştır. Süreçte alınan dış göçler kırsal alanda oluşan bu iş gücü arz boşluğunu doldurmaya başlamıştır. Yabancı iş gücü ve yerel iş gücü arasında emek ücret karşılığı sonucu oluşan rekabet ortamı, kırsal alanda yaşam koşullarının daha çok ağırlaşmasına sebep olmuştur. Aynı zamanda kırsaldaki esas nüfusun mülksüzleşme sürecini tamamlaması veya çok az toprak varlığına sahip olması yeterli gelirin elde edilememesine zemin hazırlamıştır. Yeterli geliri olmayan, temel ihtiyaçlarını ve yaşamsal faaliyetlerini karşılamakta güçlük çeken kırsal nüfus daha iyi yaşam koşullarına sahip olmak ve daha iyi gelir elde etmek amacıyla kırdan kente göç etmişlerdir. Dış göçlerin ise kırsaldaki iş gücü ihtiyacına cevap vermesi ve yeni bir iş gücü kaynağı oluşturması sonucunda toplum: kültürel, ekonomik ve siyasi açıdan değişime uğramıştır.

Göç kentleşme toprak