MAYIS-HAZİRAN 2025 / RÖPORTAJ

İnsanlık var oldukça gıdaya olan talep bitmeyecek


Sema ÖZAY    

22.07.2025 


Tarım, insanlık tarihinin en köklü ve vazgeçilmez sektörlerinden biri olarak gıda güvenliğinin temelini oluşturuyor. Çiftçilik, yalnızca bir geçim kaynağı ya da meslek değil, aynı zamanda toplumların sürdürülebilirliği için hayati bir rol üstleniyor. Ancak iklim krizi, göç ve sosyoekonomik zorluklar gibi pek çok etkenin bu kadim mesleği tehdit ettiği günümüzde çiftçinin sosyoekonomik durumunu, sorunlarını ve geleceğini Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Müge Kantar Davran ile konuştuk.

Dünyanın en eski mesleklerinden biri olan çiftçiliğin ve çiftçiler gününün önemi nedir? Açıklar mısınız? 
 
Tarım sektörü gıda üretiminin temelini oluşturur ve insanlık var oldukça gıdaya olan talep de var olacaktır. Son yıllarda yaşanan pandemi ve deprem gibi doğal afetlerde görüldü ki ülkelerin veya bireylerin gelişmişlik seviyesi ne olursa olsun, insanların yeme, içme, barınma, güvenlik gibi temel ihtiyaçları her zaman güncelliğini korumakta. Herkes yemek yemek zorunda sadece bu ihtiyaçların giderilmesinde gelişmişlik seviyesine bağlı olarak nitelik ve nicelik farkı bulunuyor. 
 
Gıdaya olan talep bana göre diğer tüm ihtiyaçların önüne geçmekte ve bunun temel üreticisi de kırsal alanda yaşayan çiftçiler. Özellikle kırsal alanın kentte yaşayanlar açısından, refah ve koruma fonksiyonları gerek pandemide gerekse doğal afetlerde yeniden ortaya çıktı; kırsal alanların, tarımsal üretimin ve çiftçiliğin ne kadar önemli olduğunu yeniden hatırlattı. Nitekim uluslararası kuruluşlar tarafından da tarımsal üretim ve çiftçiliğin önemi özel günlerle birlikte sürekli dünya gündemine taşınıyor. Mesela 15 Ekim Dünya Çiftçi Kadınlar Günü, 16 Ekim Dünya Gıda Günü, 7 Haziran Dünya Gıda Güvenliği Günü de buna bir örnek. Bu nedenle Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonunun (IFAP) kuruluş tarihi olan 14 Mayıs 1946 yılının, 1984 yılından bu yana dünyada ve ülkemizde, her yıl 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü olarak kutlanmasını çok anlamlı ve yerinde buluyorum. Tarım üreticileri/çiftçiler tüm dünyada uzun zamandır sosyoekonomik sorunlar ve özellikle çevresel tehditlerle karşı karşıya. Bu durum ise çiftçiliğin ve tarımsal üretimin sürdürülebilir olmasını engellemekte. Bu özel günün, genel olarak tarım sektörünün; özelde ise çiftçiliğin/tarım üreticilerinin sorunlarının tartışılması, toplumsal farkındalık kazandırması ve sürdürülebilir çözüm önerileri üretilebilmesi açısından çok önemli olduğunu söyleyebilirim. 
 
Çiftçilik mesleği, tarihsel süreçte nasıl bir dönüşüm geçirdi? Değerlendirir misiniz? 
 
İnsanlık ilk var olduğu andan itibaren gıdaya ihtiyaç duymuştur ve bu ihtiyacını uzun süren bir avcılık ve toplayıcılık faaliyeti ile karşılamış, ardından bazı bitkileri kültüre alabilmeyi ve hayvanları evcilleştirmeyi başarmış; değişik kaynaklara göre de yaklaşık 10.000-12.000 yıl önce tarıma, çiftçiliğe başlamıştır. 
 
Çiftçilik mesleğinin geçirdiği dönüşümler ilkel toplumlardan günümüze antik dönem/ilk çağ, orta çağ ve modern dönem olarak incelenebilir. Çiftçilik mesleği de hem insanlığın evrimi hem de buna bağlı teknolojik gelişmelerin sonucunda sürekli olarak kendini yeniledi; geçimlik üretime dayalı aile çiftçiliğinden pazara dönük üretim yapan işletme çiftçiliğine dönüştü. Tabii ki tüm çiftçiler için aynı gelişim çizgisi izlenmedi.

Haber Görseli

Dünyada ve Türkiye’de aynı anda hem aile çiftçiliği hem de pazara dönük üretim yapan işletmeler bulunuyor. Sayfalarca tartışılabilecek bu dönüşümden ziyade bizim çiftçilik mesleğinin sosyoekonomik statüsünü konuşmamız daha anlamlı olur diye düşünüyorum. 
 
DÜNYADA ÇİFTÇİ SAYISI AZALIYOR
 
Tarihsel süreçte tarım ve çiftçilik mesleği tüm toplumlar için önemli olmakla beraber her zaman diğer sektörlerin gelişmesine bağlı olarak ikinci plana atıldı. Tarım sektörünün payının GSMH’da düşme eğilimi, tarımsal istihdamın azalması gibi konular ülke kalkınması açısından önemli göstergeler olarak ele alındı. Günümüzde de bu eğilim devam ediyor. Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) yaptığı çalışmaya göre dünyada çiftçilikle uğraşanların genel nüfusa oranı 1991 yılında yüzde 44 iken, 2020 yılında yüzde 26’ya düşmüş durumda. Diğer yandan küresel piyasalara çiftçilerin uyum sağlayamaması, yetersiz ve eksik tarım politikaları, iklim değişikliği, uluslararası gıda ve girdi firmaları karşısında örgütsüz üreticilerin çokluğu vb. birçok nedene bağlı olarak tarım gelir getiren bir sektör olmaktan uzaklaşmakta ve bu da çiftçilik mesleğini ötekileştirmekte. Ayrıca parası olan herkesin çiftçilik yapabileceği algısı da bu mesleğe zarar vermekte. Çiftçilik günümüzde, özellikle Türkiye’de, tarım dışı bir iş/meslek bulunamadığı zaman yapılan ya da ek gelir olarak devam olan bir nitelik kazanmış durumda. Bu kapsamda, özellikle küçük ölçekli aile işletmelerinin yaygın olduğu ülkemiz tarımında, çiftçiliğin meslek olarak çok revaçta olmadığını düşünüyorum.
 
Tarımda başarılı olan ülkelerin çiftçileri ile karşılaştırırsak Türk çiftçisi için neler söylemek istersiniz? Teknolojiyi kullanma, yeniliklere açıklık, rasyonellik vs. açısından artı ve eksilerimiz var mı? 
 
Elbette artılarımız da eksilerimiz de var. Genelde biz daha negatif pozisyondayız ama bu durum doğrudan çiftçinin kendisine bağlanamaz. Özellikle neoliberal politikalar ve AB uyum yasaları kapsamında alınan kararlar/uygulamalar ne yazık ki küçük ölçekli işletmelerin yaygın olduğu ülkemizde çiftçileri zor durumda bırakıyor. Örgütsüz ve güvencesiz olan çiftçiler mevcudu korumakla daha fazla meşgul oluyor. Diğer yandan gelişmiş ülkelerin aksine, genel olarak hem dünyada hem de ülkemizde çiftçilerin eğitim seviyesi düşük. Bu duruma, ekonomik olarak da çiftçinin gelir düzeyinin düşüklüğü eklenince, doğal olarak teknolojiyi talep etme ve kullanma, yeniliklere açıklık, rasyonellik vs. açısından bizim üreticimiz eksiye düşüyor. Diğer yandan özellikle çiftçi yaşının yüksekliğine de bağlı olarak çiftçilerdeki kadercilik, risk almaktan korkma, atadan kalan teknik ve yöntemlere bağlılık gibi faktörler de gelişmeyi engelleyen unsurlar arasında sayılabilir. 
 
Bunların dışında özellikle sermayesi ve toprağı olan, ziraat mühendisliği eğitimi almış ve/veya tarımsal üretim eğitimlerine/kurslarına katılmış, hem kırsal hem de kentsel yaşam kültürüne sahip, 25-40 yaş arası bireylerde modern tekniklerle çiftçilik yapma, yenilikleri takip etme ve fırsatları değerlendirme eğilimi gözlemlediğimi söyleyebilirim. Topraksız tarım, dikey tarım, tropikal ürünler, ilaçsız ve doğal üretim yapan çiftçilerin arttığını söyleyebilirim. Yine dünyada başlayan ve ülkemizde de bulunan slow food hareketine bağlı olarak kurulan “yeryüzü pazarları” da genç ve bilinçli üreticiler için önemli bir alan. Bu konuda, iklimin de etkisiyle, daha avantajlı olduğumuzu düşünüyorum.

Fotoğraf Galerisi

KADIN KIRSALDA KALIRSA ERKEKLER DE KALIR
Ülkemizde çiftçinin yaş ortalaması 55 yaş civarında. Köylerin nüfusu azalıyor. Dünya genelinde böyle bir değişim var mı? Köyden kente göçün önlenmesi ve gençlerin tarıma yönelmesi için neler yapılabilir? 
 
Maalesef dünyada da çiftçi yaşı yükseliyor. Dünya çiftçi yaşı ortalaması ILO’ya göre 60 yaş civarında. Ülke bazında ortalamalar ise Niran Yaşar ve Martha Henriques’in aktarımlarına göre ABD’de 60, AB’de 58, İngiltere’de 59, Kenya’da 60, Japonya’da 67, Türkiye’de ise 56 yaş olarak açıklanıyor. Bunun en temel sebebi ise tarımın meslek olarak görülmemesi, özellikle gelir getirmemesi sonucunda gençlerin tarımı terk etmesi ve ebeveynlerin de çocuklarını tarım dışı sosyal güvenliği olan işlere yönlendirmesi. Bu durum da beraberinde kentlere göç olgusunu getiriyor. Sözünü ettiğimiz bu sürecin önlenebilmesinin çok kolay olduğunu düşünmüyorum. Çok ciddi sosyoekonomik politika önlemlerinin alınması ile çözülebilir. Nitekim kırsalda yaşayan gençlerle yaptığımız çalışmalarda, gençlere karşılıksız sermaye verilse bile kırsalda kalmayı tercih etmediklerini gözlemliyoruz. Özellikle cinsiyet bazında, kadınlarda göç eğilimin daha yüksek olduğunu söyleyebilirim. Eğitim imkânları, kırsal hayatın kadın açısından daha zor olması, sosyal imkânların olmaması, kapalı toplum yapısı ve yarattığı mahremiyet yoksunluğu gibi nedenler hem kadın hem de erkekleri kırsaldan ve nihayetinde tarımdan uzaklaştırıyor. Aslında özellikle kırsalda kadınlar, üretim yapmaya, gelir elde etmeye, ayakları üzerinde durmaya ve iş birliğine çok yatkınlar. Bu durum değerlendirilmeli ve bu kapsamda gerçekten cazip kredi imkânları, kentsel gelişme yönünün kırsala kaydırılması ve TOKİ evleri yapılması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin nüfusu azalan kırsal alanlarda bile devam ettirilmesi, sağlık sigortasında devlet desteği gibi uzun vadeli sosyoekonomik politika önlemleri alınarak sorun çözülebilir. Yani şikâyet edilen tüm konuları tersine çevirerek önlenebilir. Kadın kırsalda kalırsa erkekler de kalır diye düşüyorum. Diğer yandan, teknolojiye bağlı olarak tüm gençler dünyaya entegre olmuş durumdalar ve onların talebinin dikkate alınması gerekir. Sadece tarımsal üretimle ilgili politikaların hayata geçirilmesiyle kırsalda çiftçi yaşının düşmesi ve çiftçiliğin devam etmesi mümkün değil.

Fotoğraf Galerisi

ÇİFTÇİLERİN İKLİM KRİZİNE UYUMU İÇİN DESTEKLENMESİ LAZIM
Günümüzde çiftçilerin en büyük zorlukları neler? İklim krizi ilave zorluklar getirecek mi? 
 
Çiftçilerin bireysel ve kamusal açıdan birçok sorunu var ve hepsi de birbiri ile bağlantılı aslında. Bireysel düzeyde tarımsal örgütlenememe ve üretici yaşının yükselmesini oldukça önemli buluyorum. Tarımsal örgütsüzlük, çiftçilerin serbest piyasa koşularında tek başına kalmalarına neden oluyor. İklim krizi tabii ki bu durumu daha da keskinleştiriyor. Çiftçiler üretmeye alıştıkları ürünleri ve üretim tekniklerini, değişen iklim koşullarına hemen adapte edemiyorlar. Bu ciddi maddiyat ve teknik bilgi gerektiren bir durum ve çiftçilerin bu konuda özel olarak ele alınması/desteklenmesi gerekiyor. Son yıllarda yaşanan fırtına, hortum, don, aşırı yağış vb. iklim koşulları karşısında maddi olarak zor durumda kalıyor üretici ve bu durum da tarımın terk edilme nedenlerinden biri zaten. 
 
Çiftçiler toplumsal statülerini iyileştirmek ve haklarını yeterince korumak için ne yapmalı? Özellikle kadın çiftçilerin karşılaştığı ek zorluklar var mı? 
 
İlk olarak üreticilerin mutlaka tarımsal açıdan örgütlenmesi gerekiyor. Burada gerçek anlamda bilinçli örgütlenmeden bahsetmek gerek. Yoksa atıl durumda olan birçok tarımla ilgili kurulmuş kooperatif mevcut. Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin etkinliğinin artırılması ve desteklenmesi gerekir. 
 
ÜRETİCİ MESLEĞİNE SAHİP ÇIKMALI, ARAŞTIRIP ÖĞRENMELİ
 
İkinci olarak üreticinin mesleğine sahip çıkması, ilk fırsatta terk etme eğiliminde olmaması ve özellikle kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmesi gerekiyor. Yani her şeyi kamudan beklememesi ve kendisinin araştırarak öğrenmesi, talep etmesi gerekiyor. Aksi hâlde kamu tarafında yapılan çalışmalar, eğitimler, destekler vs. geçici oluyor. 
 
Kadın çiftçilerin yaşadığı zorluklar ise tüm bu tartıştıklarımız dışında ayrıca toplumsal cinsiyet rollerinden ve ataerkil yapıdan kaynaklanan zorluklardan oluşuyor. Bu durumu tartışmak zaten çok uzun bir tartışmanın konusu. Ancak genel olarak kadın çiftçilerin üretim ve pazarlamada karar alma süreçlerine katılamaması, eğitim imkânlarından yeterince yararlanamaması, ulaşım ve kaynaklara erişimde sorun yaşaması vb. sorunlar şeklinde özetleyebiliriz. Her ne kadar kadın çiftçiler açısından tarımla ilgili kooperatifçilik, tarım sigortası, girişimcilik vb. birçok konuda pozitif ayrımcılık yapılsa da kadın çiftçilerin tek başlarına karar almaları söz konusu değil. Kararlar genellikle erkekler tarafından veriliyor ve sunulan imkânları da çoğunlukla erkekler yönetiyor. 
 
Gelecekte tarım sektörünü nasıl bir dönüşüm bekliyor? Türkiye çiftçisi için 2050 yılına kadar ne gibi değişiklikler olabilir? İstihdam ve gıda güvenliği açısından değerlendirir misiniz? 
 
Tarım sektörü açısından ikili bir yapılanma bekliyorum ben. Birincisi şu an devam eden endüstriyel tarım. Bunun daha uzun süre devam edeceğini öngörebiliriz. Tabii ki daha fazla teknolojinin kullanıldığı, su ve toprak gibi kıt kaynakların daha verimli kullanıldığı, dikey tarım, topraksız tarım, örtü altı vb. uygulamaların yapıldığı ve iklim değişikliklerinin de dikkate alınarak bölgesel bazda ya da havza bazlı yeni üretim deseninin oluştuğu bir endüstriyel tarım süreci olacağını düşünüyorum. Ancak bu süreçte tarımsal nüfus gençleştirilemezse tarımsal istihdam daha da azalacaktır. Gıda güvenliği ise daha çok tarım politikalarına bağlı olarak şekillenebilecek bir durum ve mevcut hâliyle devam ederse sorun yaşanacağı çok açık. İkinci olarak önümüzdeki süreçte dünyada gelişen “Slow Food Hareketi” olarak bilinen  “iyi, temiz ve adil gıda” gibi hareketlere Türkiye’nin de destek vermesiyle endüstriyel tarıma karşıt bir yapılanmanın da yaygınlaşacağını düşünüyorum.  Özellikle küçük ölçekli üretim yapanları ve yerel ürünlerin korunmasını sağlayan Slow Food hareketi içinde kurulan “çiftçi pazarları” ve “yeryüzü pazarlarını” çiftçiler için önemli bir fırsat olarak görüyorum. Hatta daha çok kadın üreticilerin ve gençlerin yer aldığı bu pazarlar sürekli gelişme eğiliminde ve temiz içerikli gıda üretenler ve talep edenler için çok önemli bir fırsat yaratıyor. Sonuçta tarımda özellikle kadın istihdamı ve yerel ürünlerin korunması açısından umut veren bir oluşum. 
 
Çiftçiler Günü'nde çiftçiliği daha iyi noktaya taşımak için mesajınız var mı? 
 
Tarım, Türkiye için olmazsa olmaz bir sektör konumunda. Tarımsal nüfus, tarımsal istihdam ve gıda arz güvenliği nedeniyle asla ihmal edilmemesi gerekir. Bu nedenle kırsal nüfusun kente göçmemesi için gerekli yatırımlar yapılmalı, tarımdan kopmaması sağlanmalı; örgütlü, bilinçli çiftçilik desteklenerek tarım sektörü genç nüfus için cazip hâle getirilmelidir. 

dünya çiftçiler günü çiftçilik tarım sektörü Prof. Dr. Müge Kantar Davran , Sema Özay