TEMMUZ-AĞUSTOS 2018 / YAPRAK

Özgürlük savaşımızın zaferi 30 Agustos 1922


Günay GÜNER    

30.07.2018 


30 Ağustos 1922 tarihiyle simgeleşen zafer, yeryüzünde emperyalizme karşı kazanılmış ilk zaferdir.

Daha eski dönemler bir yana, yaklaşık 1200’lü yıllardan beri Türkiye olarak anılan Anadolu coğrafyası, her yönden varsıl konumu nedeniyle, sömürgeci güçlerin hedefi olagelmiştir. Sömürgecilik, kapitalizm (sanayi, finans, tekelleşme, çok uluslu şirketler, enerji…) döneminde emperyalizm adını almış, 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında yine Osmanlı toprakları temel hedef seçilmiştir. İktisadi saldırı, finansal kuşatma üzerinden güçten düşürme siyaseti acı meyvelerini 30 Ekim 1918 Mondros Antlaşmasıyla, 10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşmasıyla verdiğinde halk, büyük bir çaresizlik içindeydi. Yaşamda en büyük yıkım işgale uğramak, özgürlüğünü yitirmek, tutsak edilmek, vatanından olmaktır. Birinci-İkinci Balkan Savaşları bozgunlarıyla, Kuzey Afrika’da, Arabistan’da ve Orta Doğu’da verilen savaşlardaki yenilgilerle hızla toprak yitirilmesi, aynı zamanda, milyonlarca Türkün (yalnızca Balkanlar’da yaklaşık 5 milyon) yurdundan koparılması, göç yollarında hastalık, açlık, kışkırtılmış başka milletlerin saldırıları sonucunda yüz binlercesinin ölmeleri, öldürülmeleri demekti.

Bu çaresizlik koşullarında Türk ulusu, Çanakkale Savaşında gösterdiği kararlılıkla, bir son savaşı, özgürlük savaşını kazanmasının zorunluluğunu anladı; önderine inandı. O önder, Filistin, Suriye cephelerinden, işgalcilere karşı adeta “mayın” döşeye döşeye İstanbul’a, ardındansa Samsun’a gelmiş; yol boylarında, dağlarca ulusun gönlüne ulaşmış Gazi Mustafa Kemal Paşa'dır. Ulusuna tepeden tırnağa güven ve inanç dolu Gazi Mustafa Kemal Paşa!                    

İşgalci güçlere karşı sürdürülen Kurtuluş Savaşı ülkenin tüm gücünü seferber etmeye, ayrıntılı planlara, hiçbir kaynağı boşa harcamamaya dayanıyordu. İşgalci ordular ve TBMM ordusu arasındaki fiziksel farkın uçurum düzeyinde bulunduğu açıkça biliniyordu. Buna işgalcilerin ve ayrıca ulusal güçler (Kuvayı Milliye) karşıtlarının kara propagandasının etkilerini de eklemek gerekir. Ne var ki Mustafa Kemal’e, daha İstanbul’a yaklaşırken, teknede, “Geldikleri gibi giderler” dedirten, Türk ulusunun, vatanını, yurdunu, evini, toprağını, namusunu koruyan taraf olduğu gerçeği, bu kutlu savaşın sonucunu belirlemiştir.   

Türk ordusunun işgalci güçlere son ve kesin darbeyi vurması gerekiyordu. Emperyalizm Anadolu'dan sökülüp atılacaktı. Amaç tam bağımsızlıktı. Büyük Taarruz'un hazırlıkları büyük gizlilik içinde yapıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 20 Temmuz 1922'deki oturumunda kendisine dördüncü kez Başkomutanlık yetkisi verilen, on yılları ulusu için cephelerde, savaş alanlarında geçmiş Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruz kararını haziran ayında almış ve hazırlıkları gizli olarak yürütmüştü. Büyük Taarruz Ağustos’un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başladı. Hızla başlatılan taarruz, kuşatılan düşman birliklerinin Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat yönettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde yok edilmesiyle, 30 Ağustos 1922’de Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı.

Türk süvarileri şaşılacak bir hızla 9 Eylül 1922’de İzmir’e ulaştılar; emperyalizmin oyuncağı Yunan ordusu İzmir’i ve Egemizi yakarak, insanımızı mahvederek terk etti. İzmir’in gönderine Türk bayrağımızın çekilişi, o gün de bugün de yüreğimizi gururla dolduran eşsiz andır. 30 Ağustos zaferimizin sağladığı bağımsızlık sayesindedir ki on beş yıl gibi kısa bir sürede ağır sanayi kuruluşlarına, uçak fabrikasına kadar yurdun, ulusun gereksinimleri karşılanmış, planlı biçimde çok boyutlu bir kalkınma sağlanmıştır.    

30 Ağustos 1922 tarihiyle simgeleşen zafer, yeryüzünde emperyalizme karşı kazanılmış ilk zaferdir. 1922’den yıllar sonra, sömürgeci, işgalci Fransa’ya karşı savaşan Cezayir yurtseverlerinin ellerinde, öldürülen Cezayir bağımsızlık savaşçılarının koyunlarında, Mustafa Kemal’in fotoğrafının, Türk bayrağının bulunması rastlantı değildir. Bir milyondan fazla Cezayirlinin öldürülmesine karşın sonuç zaferdir. Gandi önderliğindeki Hindistan bağımsızlığına da Muhammed İkbal gibi bağımsızlık sevdalısı düşünürlere, ozanlara da esin veren, güç veren 30 Ağustos, “mazlum milletlerin” özgürlüğüdür.

Bağımsızlığımız, özgürlüğümüz uğruna emperyalizme karşı savaşırken şehit düşen yiğitlerimizi; canlarını hiçe sayan gazilerimizi sonsuz saygıyla, sevgiyle anıyorum. Her an bağımsızlık bilincimizde ve aramızdalar.