TEMMUZ-AĞUSTOS 2018 / EL SANATLARI

Madenin şahlanışı: GÜMÜŞ


Hilal DOĞAN     İbrahim BAĞCI 

27.07.2018 

Maden işlemeciliğinde ayrı bir yere sahip olan gümüş, altından sonra en çok tercih edilen madenlerden biri
Türk tarih ve medeniyetinin en önemli temsilcilerinden Bilge Kağan’ın gümüş ve altın eşyalardan oluşan hazinesi 2001 yılında yapılan kazılarda ortaya çıktı.

Maden işlemeciliğinde ayrı bir yere sahip olan gümüş, altından sonra en çok tercih edilen madenlerden biri. Onu kimi zaman okuldan kalma bilgimiz olan Ag simgesiyle, kimi zamansa kullandığımız yahut özel birine armağan ettiğimiz yüzük ve takılarla hatırlarız.

Doğada bulunan gümüş miktarının azlığı ve ancak çok derinlere inilerek ulaşılabilir olması onu daha değerli kılıyor. Kuyumculuk ve gümüş işçiliğinde başta olmak üzere gümüş, tıpta, fotoğrafçılıkta, dişçilikte, madeni para, pil ve ayna yapımı gibi birçok alanda kullanılıyor.

Doğada serbest ve tek başına bulunabildiği gibi birçok bileşen ile birlikte de bulunabilen gümüş,  ülkemizde Kütahya’nın Gümüşköy ilçesinden çıkartılıyor.  Dünya gümüş rezervinin yaklaşık yüzde 60’ı Kuzey ve Güney Amerika’nın batı kıyılarındaki maden yataklarında bulunuyor. Dünya gümüş üretiminin yüzde 35’ini Meksika, yüzde 12’sini Peru ve yüzde 11’ini de ABD gerçekleştiriyor. Türkiye’nin dünya üretiminde 20. sırada olduğu gümüşe en büyük talep, Hindistan, Avrupa Birliği ve ABD’den geliyor. Türkiye’de sadece Kütahya-Gümüşköy yatağında bulunan gümüş, dünya rezervinin yüzde 2’sine karşılık geliyor.

TÜRKLERİN GÜMÜŞE HAKİMİYETİ ATA MESLEKLERİ OLAN DEMİR DÖVME SANATI İLE BAŞLIYOR

Eski çağlardan bu yana daima değer görmüş olan gümüş ve gümüş işlemeciliği, eski Türk kavimlerinde ve Bozkır Türk kültüründe önemli uğraşılardan biriydi. Öyle ki Türkler önemli figürleri, maden ve tahtanın üzerini oyarak resmederlerdi. Bu figürler; kemer tokaları, kılıç, hançer kabzası, at koşum takımları ve süs eşyaları gibi taşınabilir ve Türk kültürünü yansıtan malzemelerin üzerine işlenirdi. Eski Türklerin altın ve gümüş madenlerine işledikleri motifler ve bu motiflerle süslenmiş hükümdar otağları, tahtları, onların köklü ve estetik zevki gelişmiş bir medeniyet olduğunun göstergelerinden biri.

Haber Görseli

Yakın dönemde Orta Asya’da yapılan arkeolojik kazılarda Göktürk hükümdarı Bilge Kağan’a ait olduğu belirlenen ve gümüş bir sandık içerisinde muhafaza edilen 2800 adet altın ve gümüş süs eşyası bulundu. İçerisinde Bilge Kağan’ın Anka Kuşu motifleri ile süslü taç alınlığı da yer alıyor. Bunlardan başka pek çok değerli gümüş eşya da bulunuyor. Değer biçilemeyen bu hazine, dünya mirası listesine dahil edildi. Tüm bunlar bize İslam öncesi dönemde maden işlemeciliğinin Türklerde özellikle sanat boyutunun ne kadar ileri seviyelere ulaştığını göstermesi bakımından önemli. Yine Orta Asya Türk kültüründe, renkli taş ve gümüş kakmacılık çok ileri seviyeye ulaşmıştı. Söz konusu geleneksel teknikler Orta Asya bölgesinde halen geçerliliğini korumakta olup, özellikle Türkmenistan’ın Aşkabat ve Merv Bölgesinde hayat bulmaya devam ediyor.

En eski metal işleme tekniği olan dövme tekniği, madenlerin ilk keşfinden sonra ortaya çıkmıştır. Karaağaç denilen sert bir ağaç türü olan kütük, örs ve taş çekiçleri kullanarak tavlanan demiri döverek ona şekil veren Türkler, kültür ve yaşam tarzlarında var olan bu yatkınlıklarını, gümüşte de ileri seviyeye taşıyarak göstermişlerdir. Bir demirci ustasının ana malzemeleri aynı zamanda kuyum sanatı için de gerekli olan temel gereçlerdir. Bunlar Türklerin yaşam biçimiyle uyum gösteren kolayca taşınabilir olduğundan tercih edilmiştir.  Örs, mengene, kerpeten, çekiç, eğe, makas, tel çekim kalıbı gibi temel malzemeler bunlardan bazılarıdır.

Haber Görseli

MADEN SANATININ İLK ADRESİ ANADOLU

Türkistan’da madenciliği ve gümüş işlemeciliğini ileri seviyede yürüten Türkler Anadolu’ya gelişlerinden sonra da bunu devam ettirmişlerdir. 8 bin yıldan uzun bir tarihe sahip Çatalhöyük’te yapılan arkeolojik kazılarda çıkarılan bakır ve kurşundan yapılmış süs eşyalarının bulunmuş olması araştırmacıları, maden sanatının Anadolu’daki varlığına yöneltmiş ve bulgular, bu sanatın ilk adresinin Anadolu olduğu düşüncesini kuvvetlendirmiştir. Selçuklular döneminde ise Anadolu’da pek çok madenin üretimi ve maden ocakları mevcuttu. Selçuklular zamanında gümüş, para basımında kullanılan bir maden olduğu için çok önemliydi. Kaynaklara göre o dönemlerde Anadolu’da dört farklı yerden gümüş çıkartılıyordu. Ve bu maden ocaklarında üstün vasıflı gümüş elde ediliyordu.

60 GRAM GÜMÜŞ İÇİN 1 TON GÜMÜŞ CEVHERİ ÇIKARILIYOR

Tüm metallerin en beyazı olan gümüş, altından daha sert bakırdan daha yumuşaktır. Yumuşaklığı ve şekle girebilme özelliğiyle altından sonra ikinci sıradadır. Gerek ısıl gerek elektrik iletkenliği bakımından tüm metallerin başında yer alır. 60 gram saf gümüş elde etmek için 1200 metre toprak altında 1 ton gümüş cevheri kazıp çıkarmak gerekmektedir.

GÜMÜŞLE UĞRAŞMAK İNCE BİR RUH GEREKTİRİR

Gümüş elementinin özelliklerinden, kullanımından ve tarihçesinden sonra gümüşün sanat boyutunu da değinmek istiyoruz. Asıl merkezi Orta Doğu, Musul olan ve oradan da Anadolu’ya Anadolu’da da özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, Mardin ilinde ve Ankara’nın Beypazarı ilçesinde gelişme gösteren 3 bin yıllık geçmişe sahip bir sanattan söz ediyoruz, telkâri sanatından… Oldukça zahmetli bir yapım süreci olan telkâride sanatçı malzemesini de kendisi hazırlamak zorunda. Külçe halindeki gümüş ve hurda gümüşler potada eritilerek ince çubuklar halinde dökülür, sonra da bu çubukları silindirlerden ve hadde adı verilen bir kurulumdan geçirilerek istenilen inceliğe getirilir.  Bu ince tel ve levhalardan kemer, mücevher kutusu, silah kabzası, kalem, ağızlık, tepsi, çerçeve, künye, kaşık, takunya, vazo, tesbih, gondol, isimlik, yüzük, küpe vb. takılar ve süs eşyaları yapılır. Bu kapsamda da gümüş işlemeciliğinde ayrı bir yere sahip olan telkâri sanatı ile ilgili bilgileri çocukluğundan beri bu işle uğraşan Telkâri’ ustası Mustafa Eke, nam-ı diğer Tombili’den aldık.

Fotoğraf Galerisi

Haber Görseli

Öncelikle telkâri nedir bize tanıtır mısınız?

İnce telleri işleyerek şekil ve motiflerin meydana gelmesiyle ortaya çıkan bir el sanatıdır. Gümüş ve altın madenlerinden işlenir telkâri. Ama gümüş ağırlıklıdır. Telkari işlemeciliği çok eskilere dayanır ve Osmanlı’da da kullanılmıştır.

Bize gümüş ve gümüş işlemeciliğiyle ilgili bilgi verir misiniz?

Gümüş nezaketin, zarifliğin, asaletin simgesidir. Altın zenginliğin simgesidir. Gümüşün sanatsal yönü çok büyüktür. 3 bin yıllık bir öyküsü vardır. Bu iş gönül işidir sevda işidir. Gümüşle uğraşmak ince bir ruh gerektirir.

Sizi Ankara gümüş piyasasında ‘Tombili’ lakabıyla biliyorlar. Öncelikle bu lakap nereden geliyor?

İsmim Mustafa, bizim ufak yerlerde sülalelere takılan lakaplardan dolayı bizim aileye de böyle bir isim takılmış tombili demişler. Beypazarı’nda Mustafa isminde birden çok gümüşçü bulunuyor, Mustafa deyince kimse bilemez ama Tombili deyince herkes tanır, gösterir. Hamamönü’nde de herkes bu ismi sevdi ve bu şekilde anılmaya devam etti.

Telkâri işine nasıl başladınız?

1985’te bu işe girdik biz. Ben telkâri ile ilkokul yıllarımda tanıştım. Yaz dönemlerinde gümüşçünün yanında çırak olarak çalıştım ve bu işe gönül verdim. Beypazarı’nda telkâri işlemeciliği çok meşhurdur. Ahilik yoluyla gelmiştir buralara. Usta-çırak ilişkisinden doğmuştur. 30 yıldır telkâri ustalığı yapıyorum.

Bu sanatla uğraşmanın size maddi manevi katkısı ne olmuştur?

Maddi yönden geçimimi sağladığım yerdir. Manevi yönü ise ölçülemez. Bir işi yaptığımızda insanların bu ürünü beğendiğini görmek, gözlerindeki o ışıltıyı görmek bize yetiyor diyebilirim. Bu apayrı bir şey. Emeğimizin karşılığını gözlerdeki o ışıltı veriyor zaten. 

Telkârinin şu anki durumu nedir? Yeterince bilindiğini düşünüyor musunuz?

Şimdi gençler pek haberdar değil. Ancak bilenler biliyor, ilgilenenler, eskiler daha iyi biliyor. Bu da bizim gençlere tanıtamadığımızın bir sonucu aslında. Üretim de zayıfladığı için bunun da etkisi büyük bilinmeyişinde. Ustalar azaldı, ustalar azalınca atölyeler azaldı.

Bu işi gençlere tavsiye eder misiniz? Yaygınlaştırmak için neler yapılabilir?

Şu anda bizim arkamızdan gelen yetişen yok. Gençlerimize kursların açılmasını istiyoruz devlet büyüklerinden. El sanatlarına daha çok önem verilmesini istiyoruz. Bu sanatı gençlere aktarmamız lazım usta-çırak ilişkisi yoluyla. Bunun devlet destekli olmasıyla ve eğitim kurumlarında açılan kurslarla, kurs hocalarına emeğinin karşılığını vererek yaygınlaşması sağlanabilir.