EYLÜL-EKİM 2023 / EL SANATLARI

Deniz kabuklarının sanatla buluşması


Hilal DOĞAN    

28.12.2023 


Sedef sanatı, sedef kakma, sedefkâri olarak adlandırılan bu sanatı geleneksel hâline sadık kalarak kendine özgü bir tarzda sürdürmeye çalışan Sedefkâr Enis Türk ile sedefkârlık hakkında çok şeyi ve sedefin sanatçı elinde dönüştüğü biçimleri sizler için konuştuk.

edef; midye ve istiridye gibi deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan ve tarih boyunca süslemecilikte kullanılmış pırıltılı, beyaz, sert bir maddedir. Tarım Bakanlığı’nın Su Ürünleri Yetiştirme ve Ziraat Fakültelerinin Su Ürünleri Mühendisliği Bölümlerini de ilgilendiren deniz yumuşakçaları ve bunların kabuklu yumuşakçalar grubundaki canlıların kabuklarından elde edilen sedef; midye, istiridye, deniz salyangozu, deniz dişi gibi kabuklu yumuşakçaların deniz kıyılarına vuran kısımlarıdır.     
 
Sedefin süs ve sanat malzemesi olarak kullanımı, okyanuslar, denizler var olalı beridir mevcuttur diyebiliriz. Oldukça eski bir sanat malzemesi olan sedefin Osmanlı devrinde çok gelişmiş ve yaygın olması, onun, günümüze kadar süregelen hususi bir sanat olarak benimsenmesini sağlamıştır. 
 
Kaç yıldır sedef sanatıyla uğraşıyorsunuz? Bize kendinizi tanıtır mısınız?
 
Yaklaşık 42-43 yıldır İstanbul’da sedef sanatını icra ediyorum, istisnai hâller dışında hiç ara vermedim. Aşağı yukarı ilkokulun sonlarına doğru özellikle ortaokul çağlarında sedef sanatını profesyonel olarak babamın atölyesinde icra etmeye başladım. Babam antikacıydı. O yıllarda ülkemizde deniz sedefi denilen ve mat beyaz olan tatlı su sedefi bulunduğu için biz de geleneksel Türk motifleri ve geometrik ağırlıklı çalışmalarla o dönem dünyada yapılan sedef sanatı olan fildişi ve kemik kakmalı eserlerden de yola çıkarak bu sanata başladık. 
 
Öncelikle sedef nedir bizlere anlatır mısınız?
 
Sedef, deniz yumuşakçalarından genellikle çift çetenekli (kapaklı) olan istiridyelerin dış kabukları diyebiliriz. Dünyada Sedef kakma sanatı, boyutları büyük olan ve MOP diye tabir edilen, 15 yaşına kadar canlı olarak yaşayabilen, bazen okyanustaki seyri esnasında içerisinde inci oluşan ve Batılıların "mother of pearl" dedikleri, istiridyelerin dış kabuğudur diyebiliriz.
 
Sedefin başlı başına orijinal derinliği ve güzelliği vardır. Güneşin renklerini aldığı ışığa göre yansıtıp yanardöner, fosforlu bir yansıma oluşturmasından dolayı insanların ilgisini çeker. Özel aksesuar ve eşyaların yanında günlük hayatta kâse, tabak gibi bir işlevi olması, insanların sedefi mutfak eşyası olarak kullanmalarına da imkân sağlamıştır. 

Fotoğraf Galerisi

Sedefin çeşitli türleri vardır. Her deniz kabuğu da sedef değildir. "Arusek" de denilen pembe ve yeşil dalgalı sedef anlamına gelen türleri, tek ve çift çetenekli olanları ve salyangoz türü olanlar var. Bunların her biri hayvanın türüne, cinsine göre renklenip, yanardöner şekiller alabiliyor. Birkaçını sayacak olursak: 
 
-Mop sedefi "mother of pearl" yani "inci'nin annesi" sayılan beyaz sedef, 
 
-Abalon veya Abalon Paua, Marmaratus Turbo yani "türban sedefi" de denilen. Bir tür salyangoz cinsidir.
 
Yine salyangoz türü sayılabilecek Nautilus sedefi, çok sık kullanılmaz, kırılgandır.
 
Kızıldeniz'in tek çetenekli abolona benzer ama damarsız, çizgisiz yeşil ağırlıklı olanı ve "black life" dedikleri "siyah yaşam" anlamında kullanılan çeşitli türde istiridyelerin dış kabukları sıklıkla kullanılmış tarihte. Tabii bunların yörelere göre yani ülkelerin ulaşabildiği sedef türlerine ve geleneksel uygulama, oyma, kakma, macunlama gibi tekniklere göre de kullanılan sedef türleri  ve ekolleri görecelidir. 
 
Sedefkârlık eski bir geçmişse mi sahip? Çıkış yeri neresi? Bu işi günümüzde yapıyor olmak size ne hissettiriyor?
 
Sedef sanatının ilk örneklerinin Sümer mezar taşlarında uygulandığı söylenir yine aynı yıllara tekabül eden MÖ 4000’de Faruk el Raci isimli yazarın "İslam Sanatı" adlı kitabında; yuvarlak bir sütun üzerine piramit şeklinde üçgen sedef, mermer ve kireç taşıyla, geometrik işleme yapıldığı bilgisi yer alıyor. Yakın tarih ve bulunan eser örnekleri itibariyla çıkış noktası Uzak Doğu diyebiliriz. Osmanlı döneminde en iyi örneklerini vermiştir sedef sanatı. Fakat şahsi görüşümdür, okyanusa ulaşılabilen ilk dönemden itibaren bu sanatın var olduğunu düşünüyorum. Sedefe dair sanatlar insanlık tarihi kadar eski.

Fotoğraf Galerisi

Sedef kakma işini nereden öğrendiniz, bu sanat size ne kattı? Bizimle paylaşır mısınız?
 
Babamın antikacı dükkanı vardı 55- 60'lı yıllarda İstanbul Kuledibi’nde. Babam orada tarihi eserlerin restorasyonu, bakımı ve tamiri işleriyle uğraşırken atölyesinde beraber çalışmak üzere yanına bir usta alıyor. O usta ahşap restorasyonundan anladığı gibi sedefli eserler restorasyonundan da anlıyor. Usta Adanalı İbrahim diye nam salmıştı. Ben ilkokul çağlarımdan beri gidip geldiğim atölyede bu sanatı, bahsettiğim ustadan, babamdan ve abilerimden öğrendim. 
 
Bu sanat bana çok derin manevi hazlar kattı. Türklerde sedef kakma sanatına, içinde bulunduğumuz çağda hizmet edebiliyor olmak onları ayakta tutmaya vesile olmak onur verici. Osmanlı’da kilometre taşı olmuş insanların eserlerine omuz verebilme imkânını Allah bana lütfetti. Örneğin Dalgıç Ahmet Çavuş, Sinan döneminde sedefkârlık yapan ve baş sedefkâr olduğunu bildiğim sedefkâr Ahmet Ağa ki Dalgıç Ahmet Çavuşla Ahmet Ağa aynı kimse değildir. Sedefkâr Mehmet Ağa, sedefkâr Vasıf Hoca hatta Sultan Abdülhamit Han'ın eserlerini restore edip tekrar hayata kazandırabilme imkânını bana lütfetti yüce Rabbim.
 
Tarihi eserleri ihya edip geleceğe aktararak köprü olabilmek, padişahın dahi icra ettiği bir esere omuz vermek, padişah türbelerinin kapılarını hatta baş sedefkâr ve "Semimeranı Hassa" yani mimarbaşı olmuş üstatların eserlerini restore edip tekrar hayata kazandırma gibi manevi hazları olan bir sanat icra ettiğimden dolayı gurur duyuyorum. Bu sanat bana sabretmeyi, araştırmayı, bilgi düzeyimi artırmam gerektiğini öğretti. Bilgiye ve bu işin kültürüne dair birikime dayalı sabır ile emeği, alın teriyle bir araya getirerek tarihe mal olmuş veya tarihe mal olacak eserler üretmeyi, onları restore edip tekrar canlandırıp, hayata kazandırmayı ve bunun ruhaniyetime verdiği terbiyeyi, sabır, araştırma, özveri, gayret, emek ve doğru ahlaki paylaşım duygularını kattı. 
 
Bu uğraşta önemli olan yani sedef işçiliğinin püf noktası ve sedef işçiliğini sanat yapan şey nedir?
 
Bu çok nitelikli bir soru, biraz da göreceli ama ben kendi anlayışımı ve kişisel birikimimi söyleyeyim. Bu sanatın püf noktası diyebileceğimiz şey önce onu icra edip bu sanata omuz vermeyi hedefleyecek aşkın olmasıdır. Bir mesaj kaygın olacak; bir himaye, bir koruma, gözetme ve tarihe doğru not düşebilecek hedefin olacak. Bunlardan sonra da hedefin samimi, aşkla, kişisel menfaat, bireysel gelir ve namdan çok, tarihe not düşebilecek bu sanatın icrasında vermek istediğin hedefini belirlemiş biçimde, o ilkeler doğrultusunda, eserini iyi bir tasarı, iyi malzeme, iyi işçilikle ürettiğinde sanat yapan niteliğin oluşması lazım. Sanatçı, usta kendisi ön planda olmamalıdır. 
 
Zor bir iş mi? Herkes yapabilir mi?
 
Aslına bakarsanız zor tabii ki. Günlük imkânlardan kaynaklı zor diyebilirim. Herkeste bir kabiliyet, el becerisi olabilir ama malzemeyi bulmak, iyi bir birikim oluşturmak yani sanat felsefesi, sanat tarihi, tarzı, üslubu, desen, kompozisyon, tasarlama bilgisi, icra yeteneği, edinebildiği alet edevat, malzeme, materyal bulabilmenin, pahalılığın zorlukları gibi konular dışında herkes sedef sanatının ekolünden birisinden bir şeyler icra edebilir diye düşünüyorum. 
 
Kaç yılda sedef ustası olunabilir? Yalnızca ustalık yeterli mi?
 
Şu kadar yılda sedef ustası olunabilir demek biraz haddi aşmak gibi geliyor bana. Bilinen 5 ekolü var.  Uzak Doğu işi, Viyana işi, Kudüs işi, Şam işi, İstanbul işi. Her bir ekolde profesyonelce eser verme imkânını Rabbim bana lütfetti ama her bir ekolde uzmanlaşmış olunsa dahi her gün, gerek malzeme gerek üslup konusunda kişi; ustalığını, tecrübesini ve becerisini arttırdıkça kemalata gider ve ben birkaç röportajda ve televizyon yayınında da söylemiştim, yaklaşık 43 yıldır bu sanatın öğrencisiyim, hâlâ da öğrenci olmaya devam ediyorum, muhtemelen bu mezuniyete gitmez demiştim, muhtemelen mezarda olacaktır diye düşünüyorum.

Fotoğraf Galerisi

Eserlerinizi hangi malzemelerle yapıyorsunuz? Malzemeleri, özellikle sedefi temin edebilmek kolay oluyor mu?
 
Sedef çok pahalı bir malzeme ve malzemeye ulaşmak günümüzde çok zor. Ayrıca dolar üzerinden satılıyor, pandemi öncesi 200 dolara 1 kilosunu bulduğumuz iyi, işlemeye uygun olan plaka sedeflere günümüzde 300 dolar diye fiyat belirlenmiş olmasının yanında malzemeyi temin edebilmek, mesela  orijinal malzemeyi özellikle restorasyonda resmi şartlarda bile bulabilmek bazen çok zor. Yani Deniz kaplumbağasının kabuğu, filin dişi gibi materyallere hatta sedefe ulaşmak bile çok zor olabiliyor. O yüzden yeni eserler yaparken bu restorasyon için aldığımız, yasal şartlarda resmî kanallarla elde ettiğimiz restorasyon malzemelerinden arta kalanları yeni eserlerimizde kullanabilme imkânı olabiliyor. Bazen bozulmuş tahrip olmuş piyanolardan tuşları fildişi ve abanozdan yapılmış, yararlanabiliyoruz, bazen işte muadili ama orijinal malzeme kullanmak gerekirse fildişi yerine kemik, bağa (Kaplumbağa kabuğu) yerine boynuz kullanabiliyoruz. 
 
En çok yaptığınız eser nedir? Genellikle tercih edilen eşyalar mı yoksa siz mi belirliyorsunuz? Eserlerinizi neye göre yapıyorsunuz?
 
En çok yaptığım eserler; Kur'an muhafazaları, rahleler, hattat çekmeceleri, tilavet rahleleri, mücevher sandukaları, el aynaları, çerçeveler, boy aynaları. Bunları aynı zamanda klasik usûlde tasarlayıp yeniden icra ettiğim de oluyor. Restorasyonda ise sıklıkla sehpa, kutu, rahle, tilavet rahlesi, ayna, çerçeve, kavukluk gibi eserlerle ilgileniyorum. 
 
Yani çalışmalarımda şunu söyleyebilirim ki yeni eserler tasarlayıp icra ederken gelen siparişe ve talebe göre eseri tasarlayıp uygulamaya çalışıyorum. Restorasyonda da eserin niteliği neyse o artık belirlemiş oluyor kendini. Sevdiğim ve icra ettiğim tarz, Eser-i İstanbul Tarzı yani Osmanlının saray üslubudur. Bu üslup çok daha nitelikli desen, kompozisyon, tasarlama mantığı, malzeme niteliği ve çeşitliliği itibarıyla daha kapsamlı bir üsluptur. Şam usulü eserler de restore ediyorum az da olsa. 
 
Bir sandığın yapım süresi nedir?
 
Bu, tabii ki eserin tarzına göre değişir. Eser-i İstanbul tarzı komple her yeri kaplanarak icra edilecekse bunun boyutu, malzemesi, işçilik ve tasarısı, bizim icra edeceğimiz süreyi belirler. Mesela, 2020'de bir koleksiyonere hattat çekmecesini yaklaşık 30'a 20 x 20 ölçülerinde, ahşap üzeri kalem işi uygulamalarda da bulunarak yaklaşık iki buçuk, üç ayda bitirdim diyebilirim. Eser-i İstanbul tarzı, sedefli bir eserdi. 
 
Bu sanat geçim kaynağınız mı?
 
Evet, bu sanat benim geçim kaynağım. Gerek öğreticiliği olsun gerek klasik usulde yeni tasarlayıp uygulama gerekse restorasyon anlamında, bu sanat benim geçim kaynağımdır. 
 
Sanatçısı olarak sizce sedefkârlık kaybolma tehlikesi altında mı? Eğer öyleyse bu tehlikeden nasıl kurtarılabilir? Nasıl ayakta tutulabilir?
 
Açıkçası şimdi biz uzatmaları oynuyoruz diyebilirim. Çünkü sedef kakma sanatı kaybolma tehlikesi altında. Özellikle de has Türk usulü de diyebileceğimiz Eser-i İstanbul usulü çok ciddi tehlikede diyebiliriz. Malzeme temininin zorluğu ve fahiş fiyatları bunun ana sebeplerinden. Devlet kurumları, özellikle Kültür Bakanlığı, sedefkârları doğru, nitelikli olarak belgeleyerek, onlara malzeme imkânını yahut düşük maliyetli malzeme alabilmelerini sağlayıp, vergi muafiyeti uygulayabilirse sanat ve sanatçılar adına çok büyük bir adım atılmış olur hem de kaybolmaya yüz tutmuş tarihi sanatları kurtarmış oluruz. Böylelikle tarihe mal olmuş eserleri gerek restorasyon yapabilme gerek üretebilme becerisini elde etme ve bu sanatı öğretebilmeleri açısından oluşturulmuş ciddi bir imkân sağlanmış olur.
 
Sanatınızı öğrettiğiniz kimse var mı?
 
20 yıla yakındır çeşitli kurumlarda bu sanatın derslerini veriyorum. Şu an Ümraniye Belediyesinin Geleneksel Sanatlar Akademisinde ders veriyorum ondan önce İsmek'te verdim, halk eğitimlerde, çeşitli özel sanat merkezlerinde de dersler vermekteyim. Sedef sanatını 2005'ten beri öğrettiğim 1000'e yakın insan var, ortalama bir rakamdır bu.
 
 
Sedefe en çok yakıştırdığınız malzeme ve eşya nedir?
 
Sedefi en çok yakıştırdığım malzeme genellikle tarzına, üslubuna ve tasarısına göre değişir ama sedef ile birlikte bağa yani  "deniz kaplumbağasının kabuğu", değişik ağaçlar; abanoz, yılan ağacı, pelesenk ağacı, tuğba ağacı, gül ağacı, kelebek ağacı kuşgözü diye tabir edilen çok değerli egzotik ağaçlar var hepsiyle yakışıyor ama en çok bağa ile abanoz, pelesenk, tuha (thuya) ile yakıştığını düşünüyorum. Doğru bir tasarıyla birlikte gümüş, altın, bronz, pirinç, alman gümüşü gibi materyallerle de yakıştırıyorum.
 
Sanatınızla ilgili hayaliniz bir idealiniz var mı? 
 
Sanatımla ilgili hayalim ve ideallerim vardı yüzde 95'ini gerçekleştirdim diyebilirim. Şimdi nasip olursa üniversitede de ders vermeye başlayacağım. Lakin biraz daha eksik olduğunu düşündüğüm daha profesyonel ahşap uygulama atölyesi ile birlikte sedef kakma atölyesinin oluşturulması, bu konuda bana makul zaman verilmesi, doğru düzgün bir eğitim ve öğretim imkânı oluşturulması gibi birkaç eksiğin olduğunu düşünüyorum onları tamamlamak gibi bir hayalim var.

Sedefkâr Enis Türk sedef sanatı